Dora'nin Yolculugu

Lilypie First Birthday tickers

29 Aralık 2011 Perşembe

Serenad




''Herşey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Prof. Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.

1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan 60 yıllık dokunaklı bir aşk hikayesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.'

Zülfü Livaneli'nin son romanı 'Serenad'ın arka kapak yazısı böyle özetliyor konuyu. Müzisyen karakterini son derece takdir ettiğim Livaneli'nin okuduğum ilk kitabı. O yüzden romancılığı hakkında tek bir kitabına bakarak yorum yapamayacağım. Edebi dil açısından beni çok doyurduğunu söyleyemeyeceğim, ancak kurgu öyle sürükleyici ki, 2 gecede bitirdim kitabı, okuyamadığım gün boyunca içim içimi yedi şimdi ne olacaktı diye. Ayrıca bilmediğim bir sürü şey öğrendim. 'Mavi Alay'ı kaç kişi biliyor acaba? Ben bilmiyordum. 

Anadolu'da her aile kimbilir ne sırlar saklıyor içinde. Benim atalarım Balkan göçmeni, acaba neden, ne şekilde, geride neler bırakarak geldiler Anadolu'ya. Öğrenme fırsatım olmadı hiç. Sormak mümkünken sormak aklıma gelmeyecek kadar küçüktüm, aklıma geldiğindeyse soracak kimse kalmamıştı. Artık öğrenmeme imkan yok. Galiba çok da merak etmiyorum artık. Acıları bilmeyince ya da yok sayınca ortadan kalkmaz tabii ama taşımanın kime faydası var. 

1. Dünya Savaşı, 2.Dünya Savaşı, Yahudiler, Almanlar, Ermeniler, Türkler herkes acıdan payını almış, bir sürü hayat bitmiş, şekil değiştirmiş. Her türlü savaşta, siyasi sorunda hiçe sayılan, gümbürtüye giden insan..Her iktidar zalim.

'Serenad'ı okuyun derim nacizane..

21 Aralık 2011 Çarşamba

Kalifiye Anneler..


Bugünlerde aldı beni bir düşünce, aslında uzun zamandan beri arka planda çalışıyor da kendim için ‘iş bulurum o zamana’ dediğim zaman dilimlerine yaklaştıkça daha da su yüzüne çıktı..

Ben bir biyoloğum, moleküler biyoloji doktorasını yeterlilikten sonra bırakmış, gayet yeterli moleküler biyoloji ve genetik bilgisine sahip bir kişiyim. Aldığım eğitimi özel sektörde iş deneyimlerimde sonuna kadar kullanarak bilgilerimi sürekli canlı ve güncel tutabilme şansını da yaşadım. Şimdi pazarlama alanında yüksek lisans yaparak kendime yaptığım yatırımı devam ettiriyorum.
Pek bir CVsel oldu ama durum bu.

Hamilelikle birlikte 1,5 yıldır biyoloji ve genetik bilgimi aldığım gıdalardaki vitaminler, bebeğin gelişim evreleri hakkındaki bilgileri anlayabilme hatta gözümde genetik mekanizmasıyla birlikte canlandırabilme, genetik testlerin hangi şüpheli hastalıklara karşı hangi yöntemle yapıldığı, sonuçların hangi laboratuvar teknikleriyle elde edildiği ve ne anlama geldiği, bebeğimin hangi vitamini, gerekli besini hangi ilgili gıdayla alacağı dışında hiçbir şekilde kullanmadım. Şimdi yazınca bayağı kullanmışım gibi geldi sanki:)

Demem o ki, profesyonel açıdan en verimli ve de karşılığını alacağım dönemde herşeyi arkamda bırakıp hayatımı değiştirdim. Kocim için bir fırsat çıktı değerlendirdik. Plan oydu ki ben de yeni hayatta kaldığım yerden devam edeceğim. Fakat Dora Hanım beni annesi olarak seçti ve gelmeye karar verdi. İyi ki de geldi minnoş hiç şikayetim yok ondan yana yanlış anlaşılmasın.
Ama benim bireysel olarak ‘ben’ için kurduğum bir takım hayaller, yaptığım bir takım planlar vardı. Hayatım boyunca çalışkan bir öğrenci ve çalışan oldum, hırslıyım, başarmak istediğim daha bir dolu şey var.

Oysa ben tam teşekküllü, kalifiye bir ev annesi olarak hayatıma devam ediyorum.  Biyoloji bilgimi prospektüs okumada, ‘multitasking’ özelliklerimi Dora, okul ve ev işlerini düşürmeden havada çevirerek, ‘pazarlama’ becerimi Dora’ya bisküviden çok sebze sevdirmeyi başararak, ‘zaman yönetimi’ becerimi Dora’nın uyanmasıyla acıkması arasındaki zamanı dışarıdaki işlere ayırarak ve 5 dakikamı dahi ‘değer’lendirerek, ‘stres altında çalışabilme’ becerimi Dora sabah uykusundan uyanmadan yemeği ocağa koyarak canlı tutuyorum.

Ve hiç de yalnız olmadığımı biliyorum..Etrafım böyle birbirinden eğitimli, kalifiye ev anneleriyle çevrili. Küçüklükten beri, ailelerimiz tarafından kendi ayaklarımızın üzerinde durabilecek donanıma sahip olabilmemiz için herşey yapıldı. Duruyoruz da..Sonuçta gurbette olmak yalnız olmak anneden kardeşten uzak olmak, kocilerin bitmeyen seyahatleri demek, ve bizler ya karnımızda ya kucağımızda bebelerimizle başbaşayız bu yabancı memlekette, baya da dimdikiz çok şükür. Cesuruz herşeyden önce, kolay değil alıştığını bozup düzen değiştirmek.

Aferin bize de...Bu kadar sene, bu kadar bilgi, bu kadar yatırım evde çocuk bakmak için miydi?

Elbette azımsanacak, küçümsenecek birşey değil, hele bu şekilde mutlu olmak hiç ayıp değil!

Ama ben şahsen güceniyorum kaderin bu cilvesine:/ Sinmiyor içime..


6 Aralık 2011 Salı

Olaylar Olaylar...

2 ay olmuş son ziyaretimden beri, nasıl geçiyor hiç anlamıyorum hatta artık hızından korkuyorum zamanın:/ Doram 9 aylık oldu. Artık yemek yiyen, sürekli ayakta durmak isteyen, çevresindeki herşeyi sonsuz merakla inceleyen çok sevimli bir cüce oldu:) Emeklerken eliyle uzanabildiği her yüzeye tutunup ayağa kalkıyor, ilgisini çeken herşeye fıtı fıtı acaip bir hızla ilerliyor ve ne olduğunu anlayamadan bir aksiyona imza atıyor. Bugün mesela kitap yerken buldum kendisini, 2 dakika olmamıştı odadan çıkalı, yemeğini tepsiye koyup gelecektim ama 2 kitabın kapak ve ön sayfaları yırtılmış ve bir sayfayı çiğnemeye çalışıyordu:) Neyseki yetiştim de yutamadı:) Böyle böyle bir sürü olay..Evdeki yeri değişen nesnelere kitaplığın alt raflarındaki kitaplar da eklendi:)




Nasıl gezenti bir kızım var anlatmak mümkün değil..Pusetine oturduğu andaki heyecanlı çırpınmayı başka bir zaman göstermiyor.. Dışarıda olsak da saati geldiğinde mışıl mışıl uyuyan bebeğin yerine market raflarını dağıtan bir minik kuş geldi:) Yani şu an tam beklediğim kıvamda:) Zira o bıraktığım yerden bakınır çaresiz hali çok yüreğimi burkuyordu:)




Fakat hala bir tane bile dişi çıkmadı:/ İlk taklit ettiği kelime 'çiçi'(çiçek) :) Odasının duvarlarında çok güzel bir çiçek bahçesi var da..

Şu sıralar hiç yaşamadığım bir sürecin içindeyim, hayatımın hiçbir döneminde canım sıkılamayacak kadar boş vaktim olmadığı olmamıştı. Bırak canımın sıkılmasını duşumu acaba hangi 5 dakikada alsam diye düşünür haldeyim. Bu 2 aylık tenefüsün de sebebi budur işte, akşam Dora uyuduktan sonra öyle bir pestilim çıkmış oluyor ki, akşam yaparım dediğim herşey öylece ertesi güne bir sonraki güne ve yine sonrasına kalıyor. Neyse bugün okuldan geldim ev temiz, çamaşırları da gündüz yıkadım, ödev teslimime biraz daha vakit var, Dora'nın yarınki yemeğini de sabah yapıcam deyip bilgisayarımı açtım. Bu posttan sonra birkaç iş başvurusu daha yapacağım, biraz ders çalışacağım ve sonra uyuyacağım inşallah. Zira enerji toplamam lazım yarın sabah Dora'nın oyun grubuna gideceğiz, öğleden sonra da kalan işlere koşturacağız kızımla, sonra eve gelip yemek yapmam lazım falan..



Bu arada 5 kilo verdim kaldı 3 kilo hamilelik öncesi kiloma dönmeme, sonra 2 daha verirsem en sevdiğim kiloya geliyorum, inşallah o da olur. Amin. Ama sadece bu kadar işe yalnızbaşına koşturmayla bile 5 kilo verilmiyor, bildiğin çok sıkı bir diyetteyim. Ölümcül değil, rahatım ama nasıl bir motivasyon cidden kendimle gurur duyuyorum:P

Bu da azcık kilo vermiş ben.. Pek bi pozlu duruyorum ama valla poz değil..

Öyle yani özetle hayat zorlaşıyor ama güzelleşiyor da:) Şu anda ilk hayalim dışarı çıktığımızda kızıma da menüden birşeyler sipariş edebilmek:) En sevmediğim iş dışarı çıkarken yemek hazırlamak:/ Bir de yürüsün de elbiseleri yakışsın istiyorum yürümeyen çocukta elbise çok kullanışsız ve komik:) Bir de tam zamanlı bir yardımcı istiyorum:D  Çok mu şey istiyorum?


8 Ekim 2011 Cumartesi

Geçip giden zamanlarııı uuuuu bir yerlerde bulsak...

Eskiden ne çok zamanım varmış..Okumak, izlemek, gezmek, konuşmak, uyumak, üzülmek için...Şimdi kitaplarım yığıldı, izlenecek filmlerin sayısı belli değil, gezmek-görmek istediğim yerler, ve uyuyarak geçirmek istediğim bitakım saatler var..

İnsan birşeyin kıymetini kaybedince anlıyor. Zaman da en önemlisi ve tek geri dönüşü olmayanı. Şimdi geri dönüp bakınca içim cız ediyor tavana bakarak geçirdiğim saatleri düşününce. Hep bir bahane, hep bir erteleme, böyle geçmiş gitmiş en geniş zamanlar.

Şimdi de 'gün boyu evin içinde koşturmaktan akşam bir satır bile okumaya halim kalmıyor' kafasındayım. Hele bir Dora yemeye alışsın, hele bir uykusu düzene girsin, hele bir yürüsün, hele bir konuşsun...Şimdi de böyle -bahaneler mi demeli gerekçeler mi demeli- cümlelerim var. Oysa bunlar hiç bitmeyecek ki, 2 yaş krizi gelecek, okula gitmesi gelecek, düşmesi-kalkması gelecek say say bitmez işte, büyümesi gelecek yani...Hayat artık eskisi gibi ol-ma-ya-cak! Sanki o büyüyecek de ben aynı kalacağım gibi geliyor bazen, haha! Ne enteresan -savunma mı yayılma mı demeli- mekanizmaları var insanın!

Dün bir söz gördüm 'Hayat fırtınanın geçmesini beklemek değil, yağmurda dans etmeyi öğrenmektir.' demiş. Ne güzel demiş.

Var mı iyi bir dans kursu bilen?

5 Ekim 2011 Çarşamba

Dora 1-Anne 0




Evet ben kızımı düzenli bir şekilde katı gıda almaya, özellikle de sebze yemeye alıştıramıyorum. Bildiğin beceremiyorum.. 2 gün üstüste öğle öğününde sebze püresi yedi yani karnını doyuracak miktarda, onun dışında 1 aydır tadım yapıyor. Prenses hazretleri ağzının tadına uygun birşey bulamadı henüz. O 2 kez yediklerini de daha sonra tekrar verdiğimde yine almadı. Tatlı patates,normal patates, havuç, kabak, brokoli, bal kabağı, kereviz, soğanlı, soğansız, domatesli, domatessiz, yağlı, yağsız her türlü kombinasyonu, çorba suyu olarak, püre olarak , tek tek denedim, karıştırarak denedim..Olmadı olmadı..

Yoğurda başladığımız ilk hafta her öğün versem yiyordu çok severek alıyordu, sonra onu da 3-5 kaşık (onun kaşığıyla-o da ucuyla veriyorum zaten) alıp bırakmaya başladı.. Sadece meyve yiyor, onu da işte keyfi tutarsa..Ama elma-blueberry karışımını deniyim demiştim birgün Hipp'in organik kavanozlarından, bayıldı. Her öğün yiyebilir hatta bugün 1 kavanoza yakın yedi. O da güzel birşey mübarek ama yeter mi işte:(

Bugün doktora gittik hafif bi soğuk algınlığı var. Bir öğün tavuklu bir öğün balıklı sebze yemesi gerektiğini söyledi. Şimdiye kadar alışmış olmalıydı dedi. Daha sebze yediremiyorum tavuğu nasıl koyucam içine. Bir de bunlar püre ya taneli yedirmeye nasıl alıştırıcam. Sadece 1 porsiyon meyve yemeli dedi, oysa ben her öğün başka birşey yemeyince bari katı birşey yemiş olsun diye meyve veriyordum, sırf şu lanet formülden biran önce kurtulalım ya da en azından işte azaltalım diye..Sadece biberondan süt içmek istiyor. Sütünü de kaşıkla vereyim dedim 3-5 kaşık sonra o da zor geldi almadı. Püreyi biberondan vereyim dedim, almadı. İyice acıksın da veriyim dedim (normalde tam acıkacağı saatten yarım-1 saat önce veriyorum) bu sefer iyice ortalığı yıktı biran önce doymak istiyor, biberon vermeden susmuyor.

Kahvaltı olayına burda hiç girmiyorum bile..

Çıkamıyorum işin içinden, daha başka napıcamı da bilemiyorum. Valla ağlamaklı oluyorum artık. 7 ay 1 haftalık oldu ihtiyaçları arttı.Nasıl büyüycek bu çocuk:(

Bugün sabah oyun grubumuz var, hemen hemen aynı aylarda bebekler, nasıl götürüyorlar happidi huppidi anneleri ne veriyorsa, bizimki hala naz yapıyor. Yemin ederim hayattan soğudum, bakalım yarın bizi ne bekliyor diye:( Akşamdan planlıyorum kafada sabah hazırlıyorum güzelce hergün yeni bi umutla ama hergün aynı terane..Dora 1- anne 0

27 Eylül 2011 Salı

Tenefüs






Son günlerin genel manzarası!
Bu da sınıfııım:) 

Ben yalnız bir anneyim, çocuğuma kendim bakıyorum 7 aydır. Çevremde annem, kayınvalidem, kardeşim, teyzem vs. hiç kimse yok yardım edecek.'Ayh bunaldım çocuğa 1-2 saat bakıver de ben bir hava alayım' diyebileceğim hiççç kimse yok. Haftasonları eşime bırakabilirdim belki ama eşim de çok seyahat ediyor ve zaten haftasonları görüşebiliyoruz sadece. Hal böyle olunca O'ndan da ayrılmak içimden gelmiyor ailecek geçirebileceğimiz tek zamanda. Kuaföre gidemiyorum, kitap okuyamıyorum, şöyle bi arkadaşlarımla çıkıp sakin kafayla bi kahve içip sohbet edemiyorum, sinemaya gidemiyorum, akşamları bir filmin sonunu getirecek kadar enerjim olmuyor, yapamıyorum da yapamıyorum yani.. Şimdi bir de katı gıdaya geçiş serüvenimiz var ki, evlere şenlik.. Yani demem o ki, tüm zamanım, enerjim, aklım sadece Dora'nın..

DI.. Eylül ortasına kadar. Madem çalışmıyorum, Dora 1 yaşına gelinceye kadar da çalışmayı düşünmüyorum, bu süreyi kendime yatırım yaparak değerlendirmeliyim, hiçbir işe yaramasa bile (ki zannetmiyorum) en azından kendim için birşey yapmış olurum dedim ve master yapmaya başladım. Haftada 2 gün akşam saatlerinde. 6'da çıkıyorum 9'da geliyorum eve. Haftada 6 saat insan görüyorum ve bebekler dışında şeyler hakkında konuşuyorum, ilgimi çeken bir konu hakkında eğitim alıyorum, aklımı mamalar, bezler, kakalar, oyunlar dışında konular için kullanıyorum. Ve nasıl zevk alıyorum, nasıl rahatlıyorum anlatmam mümkün değil. Temmuz ayında kararın son aşamalarında neredeyse vazgeçiyordum çocuğumu bırakamam falan filan diye. Ama şu anda bu programa başlayarak ne kadar isabetli bir karar verdiğimi görüyorum ve herkese tavsiye ediyorum. Resmen derslerim tenefüs, farklı bir 'atmosferde' nefes alma saatlerim.

Beni en iyi anlayacak olanlar ailesi uzakta olup, çalışmayan, tam zamanlı yardımcısı-bakıcısı olmayan, çocuğuyla %100 vakit geçiren anneler olacaktır. Eşim çok seyahat ettiği için akşam saatlerinde ben okuldayken evde duracak, son mama ve banyosunu yaptıracak, haftada 2 gün gelen yarı zamanlı bir bakıcıyla hallettik konuyu. Seyahat etmeseydi bakıcıya da gerek olmazdı.

Diyeceğim odur ki; ister bir kurs olsun, ister spor programı olsun, fıtrat ve meşrebinize göre ne istiyorsanız mutlaka mutlaka konusu 'bebekler' olmayan birşeye girişin.

Merak etmeyin çocuğu 2 gün siz yıkamayıp, siz uyutmayınca hiçbirşeycik olmuyor yavrunuza, aksine annesi daha mutlu oluyor, haliyle ruh hali çocuğa da yansıyor. Tabiki her zaman çocuğumla zevkle ilgileniyorum ama kendim için birşey yapıyor olma durumu cidden her konuya bakışımı değiştiriyor.

Haydi kızlar okula:P


19 Eylül 2011 Pazartesi

Uzun zamandır hasret kaldım yüzüne:P

Tatile giderken hiç hesapta yoktu bu kadar ayrı kalmak blogumdan hatta bilgisayarımı bile taşıdım yanımda  ama sıra gelmedi hiç. İnternetle ilişkim yok denecek kadar zayıftı, valla hiç de eksikliğini hissetmedim. Onca sevdik yanında olunca touchy-feely durumlar daha tatlı geldi doğal olarak:)

Tam 1 ay evimizden uzaktık. Ağzımı doldura doldura 'tatil çok iyi geldi' demek isterdim ama tatilimiz Doramız'a tatildi. Kucaktan kucağa vala keyfine diyecek yoktu:)Zaten ayı olan gelişim atakları bir de kalabalıklar içinde olunca tadından yenmedi Dora. İnsan seven bir çocuğum var:) Benimse kendimi hatırladığım sahne bavul-açıp kaparken..İstanbul-Balıkesir-Altınoluk-Balıkesir-İstanbul, en son gelirken kapattığımda 5 defa açtığım bavulları 5.defa kapatıyordum..Dubai'nin korkunç yaz sıcağı ve neminde 2-2,5 ay kapalı kalmış olarak içine girdiğimiz limonata gibi iklimde, zincirinden boşanmış gibi 1 gün bile evde durmayınca doldurup-boşalttığım bebek çantasının sayısı belli değil zaten.

Neyse evimizi çok özledik biz, en son 1 hafta çok zor geçti, bundan sonra maksimum 3 haftayla sınırlandırmaya karar verdik memleket ziyaretini. Bir de Dubai'yi de valla özledik, buralı olmuşuz anladık. 1.yıl dönümümüzdü 15 Eylül'de. Geldiğimiz ilk hafta korkunç sıcak ve nem karşıladı bizi yine, geçen hafta bir gün iyi bir gün kötüydü, bu hafta süper başladı umarım böyle gider bugün 35 dereceydi ama hiç öyle hissedilmiyordu, nefisti, hemen attık tabi kendimizi dışarı:)

Bir de ben okula başladım geçen hafta. Ay nasıl mutluyum anlatamam, haftada 2 gün akşam saatlerinde. Nasıl iyi geliyor kafanın Dora'nın ne yediğinden, kakasının renginden, uyku saatini hesaplamaktan başka birşeylere de çalışması. Özlemişim sınıfı, ders dinlemeyi, öğrenmeyi, tartışmayı. Adı ders ama bana tenefüs bu saatler:) Çok da tatlı Rus arkadaşlarım oldu; biri Tom Ford'ta biri Harvey Nichols'da çalışıyor. Stratejik olarak tatlılar:P Şaka şaka vala iyi kızlar hemen kaynaştık.

Tabi okullu anne, seyahat engeli ve hatta sınırı olmayan baba olunca bir yardımcı edindik. Sadece okul günleri geliyor, ben gidene kadar temizlik ve ütüyle ilgileniyor, ben gidince de Dora'yı uyutuyor, sonra ben gelene kadar oturuyor. Çok tatlı, güler yüzlü, Sri Lankalı bir kadın, kendisi de anne dolayısıyla eli yatkın ve çok özenli Dora'ya, çok hoşlandı Dora (neyseki!). Aman maşallah böyle devam etsin..

Doktorumuz 6 ay bitince ek gıdaya başlamayı önerdiği için bekledik tabii, aslında 6 ay tatildeyken doldu ama ben kendi evimin düzeninde bu işe girişmek istediğim için 1 hafta geç başladık. İlk hafta korkunçtu, yine doktorun önerisiyle sebzelerle başladık ama bi kusmalar bişeyler fenaydı yani ay nasıl üzüldüm-geç kaldık diye, eyvah hiçbirşey yemeyecek diye...! Geçen hafta meyve verdim sevdi tabi, bununla beraber hergün sebze de deniyorum ama hiç sevdiği olmadı daha,tatlı patates dahil! Bildiğin tatlı ya patates, içine şeker koymuşsun gibi ama sebze ya 'püffff' diye bi etrafa saçışı var görmek lazım odanın öteki ucuna fırlatabiliyo ağzındaki püreyi! Yoğurdu 7.aydan itibaren önerdi o yüzden bekliyorum haftaya vericem onu, bakalım napıcak. Bu ek gıda olayını çözdükten sonra ilgili bir post yapacağım faydalanan olur belki diye ama şu ana kadar gurur duyulacak bir başarıya imza atamadım malesef:(

4. evlilik yıldönümümüzü kutladık 8 Eylül'de. Evdeydik tabi, uzun bir aradan sonra şaraplı bir akşam yemeği yedim, şarap süperdi, Balıkesirim'den getirdiğim misss gibi İzmir tulumu ve sepet peyniri eşliğinde 'Vay anasını dedik yani 4 yıl ne zaman geçti'. Geçti işte güsel güsel:) Bir de meyve verdi:) Nice yıllara diyelim:) Maşallah maşallah..

Şimdilik bu kadar, ısınma yazısı gibi oldu bu, hiç elim varmıyordu döndüğümüzden beri kırdım şeytanın bacağını devamı gelir artık. Bol bol fotoğraf da var bilgisayara aktarabilirsem bloga da aktaracağım kısmetse ama herşey sırayla:D Önce Leyla ile Mecnun'u seyretmek lazım:)

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Dubai'de Türkler:/

Nüfusunun çok büyük bir kısmı Hintli ve Filipinlilerden oluşmakla birlikte Dubai, oldukça kozmopolit bir şehir. İş yaşamı milliyet ayırt etmiyor ama yine de şöyle bir temayül var; burası son derece gelip- göçmeli bir yer olduğu için şirketler genelde çalışanlarının referansıyla işe alım yapıyor ve doğal olarak fikri sorulan kişi 'memleketlisini' öneriyor ve başvurduğunuz ilana görüşmeye bile çağrılmadığınızla kalıyorsunuz.

Sosyal yaşam da bundan farklı değil resmen bir cemaatleşme var. Hintliler Hintlilerle, İngilizler İngilizlerle, Türkler Türklerle. Bu bence gayet normal bir durum zira birbirinin dilinden, halinden, deyiminden, atasözünden, esprisinden anlıyorsun, yardımcı oluyorsun falan falan...Öte yandan, diğer milletlerde durum nasıl bilemiyorum ama, burada eğer birşeyi bir Türk yapıyorsa beğenmek zorundasın! 'Ama bu kötü' diyemiyorsun. Dediğin anda 'Awww nasıl dersin, bunu bulduğuna şükret, beğenmedinse de söyleme vırt zırt'...

Örneğin burda bir 'kuaför' kız var, anlata anlata bitiremiyorlar nasıl iyiymiş, aman Allah 'Altın Tarak Abla', resmi olarak kadınların toplantılarında ve mail grubunda konuşulan bu. Artık mahalle baskısına dayanamayıp gidip gördüm aman Yarab! Nasıl asık suratlı kaknem bi tip. Sorduğun soruya bile surat düşürüyor, nasıl isteksiz. İşini bu kadar isteksiz yapan biri nasıl o kadar iyi olabilir anlamıyorum. Ki değildi kesinlikle. Allahtan benimki basit birşeydi fazla zarar yoktu da, bir arkadaşımın saçlarını berbat etmişliği var! Zaten birkaç kişiyle konuştuğumda da birinin yakını olduğu için bu kadar övüldüğünü öğrenmiş oldum.

Sonra burdaki Türk restaurantları. Herbirinin 'esnaf lokantası'ndan farkı yok. Sapa yerlerde, kötü dekorlu, ucuz görünümlü, orta halli lezzetlerde lahmacun, döner falan yiyebileceğin birkaç restaurant. Hamileyken lahmacun istemelerime ilaç olmuşlukları var haksızlık etmeyeyim ama neden bu kadar profili düşük tutmak? Ve de buna rağmen holiganlık yapılması! Yeni bir tanesi açıldı şimdi sahipleri Türk değil ama şefler Türkmüş. Yine öyle bir anlatıldı ki ben zannettim Tike ayarı birşey bulacağım. Valla Kozyatağı HacıBaşar'ı bile 10 defa tercih ederim. Bir Gavurdağı geldi, Gavurdağı demeye şahit lazım, garsonlar zaten Filipinli- ne kalite iş yaptıkları ortada-, dekor desen boğa azdıran cinsten kırmızı heryer, boğuldum resmen (Ama açık havası var güzel, kışın birtek onun için gidilebilir).Şimdi ben bunları söyledim diye 'Awwww'... Dubai'de 'TürkYemeği' bulmaktan falan sözediliyor da, burdaki Lübnan restaurantları da gayettt lezzetli kebap ve mezeler yapıyor. Lazım olur diye yazıyorum Al Hallabi on numara. Yok imam bayıldı falan gibi Türk yemeklerinden sözedeceksek öyle birşey zaten yok. En azından kolay ulaşılabilir değil demek ki görmemişiz. Ayrıca yemek öncesi ve sonrası ikram konusunda da Lübnan restarurantları buradaki Türk restaurantlarına bin basar.

Türk yapıyor diye herşey süper mi oluyor yani? Bu neyin kafası ben anlamıyorum.

Son olarak hamdolsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete diyeyim mübarek günde. Şükür yerine hamd edersen Allah sana sahip olduğundan çoğunu ve iyisini verir ;) Nice nice güzel ve lezzetli mekanlar diliyorum Dubaimiz'e:P

Dikkat çekmek isterim ki buradaki herhangi bir hizmetin veya işçiliğin Türkiye'dekinden iyi olma olasılığı yok o yüzden kıyaslama Dubai koşullarında geçerli.



25 Temmuz 2011 Pazartesi

Kendime Not..

Kilo 7.48kg, boy 64.5cm, kafa çapı 41
Henüz dönmedi.
Oyuncaklarını tanıyıp tepki veriyor, düşürünce ağlıyor. Oturuyor.
Tepkisini görmek için yalattığım tüm meyvelere tiksinme ifadesi ile bakıyor, hatta birkaç sefer gerçekten midesi bulandı sanırım. Dişlerini kaşımak için havucu ilk verdiğimde sevdi gibiydi ağzına aldı en azından ve bir süre takıldı, bugün havucu ağzına tutunca öğürdü.
Kucakta gezerek veya emerek uyumak istiyor.
Adını seslenince bakıyor.
Oturduğu yerde elini tutarsam ayağa kalkma hareketi yapıyor.
Çok fena dişleri kaşınıyor, 2 aylıktan beri bütün gece uyuyordu artık en az 1-2 sefer kalkıyor ve mama almadan sakinleşmiyor.
Fena halde kucakta evde dolaşmak istiyor, herşeye çok dikkatli bakıyor.
Çok insan canlısı, ilgiye bayılıyor. Yabancı ayırmıyor şimdilik.
Bazen çıt olsa uyanıyor, bazen de dünya yansa umrunda değil. Bugün yangın alarmlarını kontrol ettiler, tam 5 dakika boyunca alarmlar cayır cayır bağırdı ama uyanmadı.
Ben birşeyler yerken içine düşecek gibi bakıyor.
Geçen gün kucağımdayken elimdeki galetayı kapıp ağzına götürdü.
Telefonla bile konuşuyor olsam, kendisiyle konuştuğumu sanıp seviniyor.
'Toss' hareketine ve sesine bayılıyor, acaip kahkaha atıyor.
Pusetine oturduğu an gideceğimizi anlıyor, ağlıyorsa susuyor.
Sıcaktan nefret ediyor, bugün dışarı çıktığımızda (çok yakındaki bir mall'a gidecektik, yoksa ben de o da evde neredeyse çıldırıyorduk) binadan çıkar çıkmaz sıcak yüzüne çarpınca ağlamaya başladı. Giderken de gelirken de ağladı kucağıma aldım bir süre, bir elimle puseti itmek iğrençti, mall'da sakindi bakındı durdu.
Araba koltuğundan artık nefret ediyor.

5 ayın sonunda 66 kiloyum, 9 kilom kaldı. 10 gündür diyetteyim, 3 kilo verdim.
Lenf drenaj masajı çok işe yaradı, ayağımdaki ödemler gitti. Eski ayakkabılarımı giyebiliyorum.
Ayaklarımda hala biraz sızı var ama artık onun sebebibi bilmiyorum, umursamıyorum da.
Sağ bacağımın dış kısmındaki acı hala devam ediyor.
Eklemlerim baya normale yaklaştı, artık çömebiliyorum, yere oturabiliyorum.

Genel olarak mutluyuz:)

21 Temmuz 2011 Perşembe

Pınar Nasıl Kurtulur:P

Sabah 7'de bebeğin sesiyle bir telaş kalk, git mama suyunu koy sonra emzirmeye başla. Bebeği doyur, kahvaltı hazırla, kahvaltını bebeğin şikayet nidaları eşliğinde alel acele yap, bebeğin yatağının çarşafını değiştir, uyut. Çamaşırları topla, katla, yerleştir. Bebeğin odasını, yatak odasını topla, yeni çamaşır at, gel mutfağı salonu topla, ibraz edilecek sigorta beyan formlarını yaz(berbat ötesi bir iş- burda önce ödüyoruz sonra 3 sayfalık bir form doldurup faturasıyla birlikte sigorta şirketine gönderiyoruz). Evet şimdi bir kahveyi hakettim derken bebeğin mıkırtılarıyla uyandığını anla, yanına git azcık pışpışla baktın geri uyumayacak salona getir oyuncağına koy, kendi kendine oynamasını hayal ederken mutfağa geçip kahveni yap. Kendi kendine oynamayacağını anla, kahven kenarda soğusun. Biraz oynayın sonra acıksın, karnını  doyur, uykusu geldi uyut. Hazır khodja evde çalışıyorken, bebişko da uyuyorken gideyim markete evin eksiklerini alayım, hem akşama güzel bir yemek yapayım da yiyelim, yemeğe çıkamıyoruz bari evde güzel birşeyler yiyelim. Hava 49 derece, markete git çarçabuk gel. Duş al. Malzemeleri yerleştir, buzluktan yemeklik çıkar çözülsün. Bebişko uyanmış, babası doyurmuş, oyun oynayalım. Yıkayalım, uyku moduna doğru ilerleyelim. 1 saat uğraş, sadece kucakta gezerek uyuyan bebişko sonunda uyusun ama benim de belim-sırtım kopsun. Ama ben bu yemeği yapıcam kesin, tavuğu sebzeleri haşla, kaşarı rendele, beşamel sosu hazırla karıştır fırına koy, mantarları da hazırla harçlarını koy fırına at, sofrayı hazırla yemek olunca hemen yiyelim zira dikkat ettiysen sadece kahvaltıyla duruyorum. saat de 8.30 oldu. A-a uyandı git pışpışla, yok olmuyor biraz emzir tekrar uyusun, saat 9 evet artık yemek yiyebiliriz. Keyiften ziyade görev şu anda çünkü kan şekerim fena düştü. Yorgunluktan yemekte sohbet bile edemeden ye kalk. Sofrayı topla, televizyonun karşısına uzan. Dün gece herkes yattıktan sonra 3 kuruşluk keyif yapıcam (a.k.a biraz kitap ve takip ettiğim blogları okuyacağım, bir de post yapacağım) diye geç yatmıştım zaten,10 civarı uyuyakal. Bu gece de böyle bitsin. Sabaha karşı 3'te kalk bebeği doyur sonra geri uyuyama,ben dönüp dururken bebişko 5'te yine mıkırdansın, emzir uykuya geri dalsın sonra zaten hava aydınlansın tamam artık direnmeyip kalk bari bilgisayarın başına geç de sefaletini kayda geçir.

Bu anlattığım dünüm ama günlerin pek farkı yok birbirinden şu ara, çamaşırla değil de süpürgeyle uğraşmışımdır mesela... Evet temizlik için yardım alıyorum ama ben yerde saç görmeye katlanamıyorum o yüzden en fazla 2 günde 1 ben de süpürüyorum...Falaaan filan...

Khodjanın beni bezdiren bir yoğunlukla çalışması (zaten çoğu hafta ülke dışında, bu hafta burdaydı ama yine yüzünü gören cennetlik), 2 aylıktan beri akşam 7 sabah 5 uyuyan bebişkonun 2 hafta önce başlayan gece uyanmaları, bitmeyen ev işleri, pijamamı dahi çıkartamadan akşamı etmek, 2 haftadır -haftasonu dahil- gezmek için dışarı çıkamamamız, yani alışveriş merkezine bile gidemedik, dışarısı zaten olmuş 48-49 derece nem desen fena, nefes almak dahi zor dışarıda ve hatta içeride, klimayı açmasan durulmuyor, açsan bebişko hapşırmaya başlıyor, ayaklar zaten hemen buz-aç- kapa- aç-kapa...

Özetle bitmiş durumdayım. Çok bunaldım.

Napmak lazım?

(Saat 6.45 bebişkonun sesi gelmeye başladı yine...Gün başlasınnn!!! Haydi Bismillah!)

19 Temmuz 2011 Salı

Yol Yakınken...

Bu da yazının şekeri olsun

Her anne çocuğu için en iyisini düşünür, yapar. Yani demek istediğim çocuğunu en iyi annesi tanır, düzenini en iyi o bilir. Günlük rutinde her adım kafasında sıralıdır. Ne zaman kalkacak, ne zaman emecek, ne zaman mama alacak, o mamaların suyu hazır mı, biberonlar steril mi, ne zaman yıkanacak, ne giyecek vs. Örneğin ben mama suyunu ısıtır sonra emmeye geçerim ama hemen mamayı hazırlamam çünkü belki de o öğün sütüm daha iyidir diye ümit ederim, mamaların ömrü 1 saat- sonra çöp, ne kadar geç hazırlarsam o kadar iyi falan filan...

Benim gibi çocuğuna yalnız bakan ve khodjası çoğu zaman sadece haftasonu evde olan biri için düzenimi korumak çok kolay. Ama khodja evde olduğunda ister istemez varlığından faydalanmak istiyorum ve ufak ufak birşeyler bekliyorum. Ama...

Geçen sabah kalktığımızda bebişkoyu önce emzirecektim , khodjadan da mama suyunu ısıtmasını rica ettim, özellikle de ekledim 'mamayı ekleme' diye, oysa 5 dakika sonra mama şişesini sallaya sallaya geldi. Birden sinirlendim ve söylenmeye başladım. Önce beni yeterince dikkatli dinlememesine kızdığımı sandım ve ona da aynen böyle yansıttım. Oysa haklı olarak bu kadarcık bir hatanın kalp kırmaya değmeyeceğinden dem vurdu, üstelik 4 günlük bir seyahatten döndüğü sabahtı...

Sonra malesef ikimizin de siniri geçmeden çıktı. Bense kalakaldım düşüncelerim ve bebişkoyla başbaşa. Aslında benim sinirlendiğim şey düzenimin, kafamda oluşturduğum iş sırasının bozulmasıydı. N'olurdu yani mamayı son kullanma saatinin son dakikalarında verseydim, ya da en baştan hazırlasaydım nerden baksan 5 dakika sürüyor. Değer miydi gerçekten sinirlenmeye, daha da kötüsü kalp kırmaya.

Birkaç hafta oluyor, bir haftasonu kuaföre kaçmıştım khodja da evdeyken hazır. Bebişkonun öğleden sonra rutinini anlatmak ve '5'ten sonra uyumasına izin verme' demek hiç aklıma gelmedi, çünkü biliyor. 8'de bir geldim çocuk hala uyanık. 6'da baba-kız uyuyakalmışlar! Yine çok sinirlenmiştim. Ama o zaman da 'ben babasına bile emanet edip 2 saatliğine çıkamayacaksam düzeni bozulmadan, nasıl- kime bırakacağım bu çocuğu' diye panik atak sınıra gelmiştim.

Yani sonuç olarak her iki durumda da 'düzenin' bozulması beni bozan. Ama gerek var mı işte bozulmaya. Birinci durumda sinirlenmem tamamen yersiz, ikinci durumda da uyku saati sadece 1 saat kaydı ve zaten son derece mahcup olan khodja asla böyle birşeyi tekrarlamaz. Tabii sonradan düşününce buna karar veriyorum, o an yer yerinden oynuyor sinir küpü oluyorum.

Anneler böyle mi 'control freak' anneleri oluyor? Başlangıç bu mu yani?

Sonra çocuğun beslenmesini mutlaka ben hazırlayacağım, mutlaka ben giydireceğim, babanın yardım tekliflerini geri çevireceğim, zira asla benim yaptığım gibi yapamıyor olacak, sonra herşeyi ben yapıyor olacağım, yorgunluktan harap olacağım ve bunu khodjanın başına kakacağım zira onun suçu olmuş olacak falan filan.... Sonrası 'Date Night (mutlaka izle harika bir aksiyon-komedi)'.

Ama ben öyle olmayacaktım...Yol yakınken ilk çıkış nerde bu yolda?

Lady Dora

Havuz sonrası uyku keyfi öncesi:)
Posted by Picasa

13 Temmuz 2011 Çarşamba

10 Temmuz 2011 Pazar

Hayal...

Bu bungalowda kalıyormuşuz. Hava maksimum 30 dereceymiş. Bir de dünya iyisi bir bakıcımız varmış bungalowun bir köşesinde.

Bu hamakta güneşleniyormuşum.

Bazen de bu hamağa geçiyormuşum, o zaman khodjamla böyle sohbet ediyormuşuz. Khodjamın saçları yeniden çıkmış falan...

Kimi zaman da manzaram buymuş.

Şu kahverengi bikinili, bronz tenli, fındık popolu hanımkız benmişim. Diğer fındık popolu ama asla benden daha güzel olmayan arkadaşlarımla böyle sohbet ediyormuşuz.

fotolar google'dan malesef

5 Temmuz 2011 Salı

Bu Hafta



Tekrar okullu oldum:) Eylülde Cambridge College'ın Dubai Şubesi'nde Marketing programına başlayacağım. Çok heyecanlıyım:) Eylül ayı hep bana yılın başı gibi gelir hep yeni umutları, hayalleri çağrıştırır o yüzden daha da heyecanlıyım. Bakalım bu yıl neler olacak... 

Kızımın ilk havuz sefası:) Biraz şaşkındı ama eğlendik:)

Khodjayla yeni merakımız.. Hadi bakalım sabırlar bize... Birlikte birşeyler yapmanın, ortaya çıkarmanın keyfi gerçekten başka...

İndirim ganimetleri:) Eski yazlık ayakkabılarım ayağıma olmaya başlamasına rağmen bu güzelliklere kayıtsız kalamadım (bu renklerim yoktu napiiim) ve hemen evlat edindim ihihihi:P Tabi bu sadece ayakkabı kısmı:D

Bu da salı şekeri olsun:) Minnağımın az önce çektiğim en yeni fotoğrafı.

29 Haziran 2011 Çarşamba

Yorumlu

Dün khodjadan bazı şeyler basıp getirmesini istemiştim bir de para çekmesini. Bastığı şeyleri bırakmayı unutup çantasında Katar'a götürmüş ve bana bugün lazımdı. Sayesinde kucağımda bebişle bir sınava girdim, ve para çekmediği için (ATM o kadar yüklü miktar vermedi dedi ama ben ondan istediğimin 3 katını çektim bugün ATM'den, denediğinden bile şüpheliyim) yarın yine yol tepeceğim.

O'nun işinden başka ilgileneceği hiçççbirşey yok, ben resmen kendimi jonglör gibi hissediyorum. Aynı anda kaç şeye yetişiyorum. Sonuçta ben de çocuklu, yalnız, yardımcısı, arabası (puset+araba koltuğu+bebek çantası+mama için ısı kontrollü çanta+kol çantamla taksiye inip binmek gerrrçekten e-zi-yet) olmayan bir anneyim sen de yardım etmeyeceksen kim edecek yahu!

Ben ne diyim bilmiyorum ki, bu kadar dalgın bu kadar aklı havada (sorumsuz demeye dilim varmıyor ama sanki en iyi bu anlatacak gibi) olunur mu yaa. Bu ilk değil son değil valla bıktım yaa...

28 Haziran 2011 Salı

İncelikler Yüzünden


Düşünüyorum: İnsan neden kendisine ya da sevdiklerine yapilmasını istemediği bir davranışı başkasına yapar, ya da duymaktan hoşlanmayacağı sözleri hoyratça karşısındakine söyleyiverir. Karşıdan beklediği birtakım 'incelikler'e rağmen aynısı ya da en azından yakınını göstermekte neden bu kadar cimridir? Anthony Robbins haklı mıdır, 'hayatta ne yapacağını pek çok insan bilir, ama bildiklerini yapan insanların sayısı çok az' mıdır? Sonra düşünüyorum, kalp kırmak ne kadar kolaydır. Bazen bilmeden, bazen bilerek, isteyerek...

Sonra kızımı düşündüm bakmaya kıyamadığım, güzeller güzeli kızımı, bir kez gülümsemese 'ne derdi var' diye düşündüğüm minicik kuzumu kızımı..Ya O'nun da kalbi kırılırsa bigün, kırarlarsa...Ne hissederim, ne yaparım, parçalamak istemez miyim üzenleri..Sonra annemi düşündüm, ben de O'nun kuzusuyum, O ne hissediyordur benim kalbim kırıldığında, içi parçalanmıyor mudur? Üzenlere kızıyorsa, 'incelik' göstermek içinden gelmiyorsa kim suçlayabilir O'nu? Annem de bir annenin kızı, kuzusu...Ve bu böyle gidiyor; anneler ve kızları...Hep aynı döngü, yani hemen hemen hep... Kız anneleri, anne kızları; hep bir yürek titremesi , 'ya birgün kuzumu da üzerlerse', 'ya solarsa kalbi', 'ya solarsa dünya güzeli gülüşü'...İçimde bir hüzün var, birikmiş hüzünler, öfkeye dönüşüyor yer yer ama yapamıyorum, patlayamıyorum, kendimin annesi olmaya çalışıyorum, ağlıyorum, 'kıyamam sana' diyorum, 'geçecek, hepsi geçecek', geçer mi gerçekten. Unutamıyorsa insan, affedebilir mi? Affedemiyorsa boşverebilir mi en azından?

Ece Temelkuran demiş ki:

kadınlar, bazen çocuğudur kendinin. bu yüzden herhalde ağladıklarında ne kalpleri kırıldı diye, ne canları yakıldı diye ağlarlar. kadınlar ağladıklarında, ekseriyetle, "kıyamam ben sana" diye, gizlice kendilerine sarılırlar. yalnız kadınlar, kendilerine yer yer bu hayatta, anne merhameti göstermek mecburiyetinde kalırlar.
yalnızlıklarına, kadınlıklarına, çocukluklarına, annelerine, hayata... hep birlikte ne varsa yani, o bütüne ağlanır. yoksa dizdeki yara değildir ne de kalpteki kırık. hep kırılmasına ağlanır, hep düşülmesine, hep ama hep aynı şey olmasına... niyesine ağlanır bunların. bir büyük trajediye. her bir küçük yara eklendiğinde eski izlere, bütün bu yara zincirine ağlanır. her ağlama bu zincire bir anne sarılmasıdır. "gel bakiim sen buraya"dır o, "nasıl kıymışlar benim güzel kızıma?"dır. bu yüzden sebebi sorulduğu anda hikaye anlatılamayacak kadar uzundur. kelimeleri birbirine karışmış bir eski keder. belki de aynaya bakıp, gösterip aynadaki görüntüyü "buna ağlıyorum işte" denmelidir, "bunun tamamına!"

öfkelensek keşke. bağırıp çağırsak, içimize değdirmeden olup biteni. öyle ağzımızda olsa öfkemiz. söyleyince geçse. ama çoğu kez öyle değil işte. çünkü paldır küldür kırılmaz kalp. çıt eder, eski, renkli, cam kadehler gibi. sonra alıp o kırık parçaları yerine yapıştırmaya çalışmaları yok mu? kaba saba durur artık her çaba, kalp bir kez çıt edip çatlayınca.

kalp hekimi geçen gün, elektrokardiyogram çeker iken, kalbimi ekranda gördüm. bir tuhaf, bir acayip hismiş meğer. öyle canhıraş atan bir şey. sevesim geldi. "dur biraz, dinlen" diyesim. kalbimi, çocuğummuş gibi sevesim geldi; anlatamam. sonra dedi ki doktor, "çok cefakar bir organdır kalp". baktım hakikaten öyle. atıp duruyor yani, ta doğduğun günden bu yana. bunları yazarken de atıyor mesela. sevdim onu tuhaf bir merhametle. çok çalışkan bir şey olduğu için, minnacık haliyle bütün bedenle başa çıkmaya çalıştığı için, sanki çok yorulmuş da duruverecekmiş gibi görünmesine rağmen hareket etmeye devam ettiği için. tuhaf ama böyle.

sonra o zaten minnacık haliyle çalışıp duran şeye kıyıyorlar. tuhaf değil mi? hepimizin kalbini kırıyorlar. ne kıymetli kalplerimiz var oysa. tek beslendiği bu cefakar şeyin, 
incelikler. onları esirgiyorlar. bütün bedenle yıllardır, hiç durmadan başa çıkabilen, binlerce meseleyle başa çıkarken hep devam eden, hep devam eden o gayretli kasımıza, inceliksiz sözleriyle dokunuyorlar. durmuyor kalp o zaman. çıt edip soluyor.
bir kalbin solmasından daha kötü ne olabilir ki?
durunca görünüyor ekranda. solunca görünmüyor. bu yüzden solmuş kalpler aslında durmuş kalplerden daha acıklı oluyor. bir gün konuşmamaya karar vermiş çocuklar kadar felaket...


Ben daha ne diyim.

27 Haziran 2011 Pazartesi

Happy Dörtay...




Bugün yavrucuğumun 4.ayı dolduuuu...

Happy dörtay tu yu, happy dörtay tuu yuu, happy dörtay happy dörtay, happy dörtaaayyy tuuu yuuuu....


Bugünlerde...

Gördüğüm anda bayıldığım 2 obje..Unuttuğumuzda hatırlamak için...
Çok hevesliyim bu yaz kızımla cıbı cıbı yapmaya...40 spf mayo ve şapkasıyla çok şirin olacak:)
Aceba bebek eşyaları daha çok anne-babalar için mi:D Bayılarak aldım bu sandalyeyi(!), 'yatmaktan sıkıldı daha rahat göz teması sağlarız' diye ama hatun pek sıkıntılı çıktı, kemerleri çekiştirip duruyor, alıştırabilecek miyiz bakalım...3 kademeli, 1.kademe yatık yeni doğan için, 2. kademe fotoğraftaki hali (biberonla beslerken çok rahat oldu:)), 3. kademe de daha büyük çocuklar için sallanan sandalye modu. yeni doğandan 18kg'a kadar kullanılabiliyor. Sallanan oyuncaklarından farklı sesler çıkıyor, müzik değil de çıngırak gibi diyelim. Titreşimi de var ama henüz faydalanmadık. FischerPrice.
En çok buna gülüyorum:D Burda sadece TRT1, TRTMüzik ve TRTÇocuk izleyebiliyoruz, ısrarla Digitürk almayı reddediyoruz. Başta çoook uçuk gelen bu dizi, TRT1'in sabah haberlerindeki Anadolu haberlerini izledikten sonra hiç de uçuk gelmemeye başladı:D Tipler, göndermeler çok iyi, senaryo kopuk:))) Pazartesi akşamları yayınlanıyor.
Bu kitabı okuyorum. Yok ilişkimiz o kadar da kötü değil:) Hem başarılı ebeveyn hem mutlu karı-koca olmak bence şans değil çaba gerektiriyor, yol yakınken öğrenmeli dedim. Evli, 2 çocuklu ve ilk çocuktan sonra kariyerini bırakmış bir kadının günlüğü gibi yazılan, roman gibi kolay okunan, bir evlilik terapisti tarafından yazılmış bir kitap. Zevkle okuyorum ve ibret alıyorum. Doğan Cüceloğlu'nun web sayfasında  tavsiye ettikleri arasındaydı. Ben de naçizane tavsiye ederim. Yazar, aktör Levent Üzümcü (Avrupa Yakası'ndaki Cem) ile evli ve 2 çocuk annesi.

24 Haziran 2011 Cuma

Peki Peki Anladik...

Blog ortamlarinda insanlarin birbirini nasil gaza getirdigini gormek beni saskina ceviriyor. Bu gazla is kuranlar mi ararsin kitap yazanlar mi ararsin Allahim bu nasil bir delusion ya insan biraz kendini bilmez mi azcik kendine objektif bakamaz mi!

Ayrica bloglarda yani populer olanlarinin cogunda muhatap alinmak icin yazari yaglamak gerekiyor, eger yazdigi yaziya muhalefet bir bakis acisi getirdiysen cevap bile verilmiyor, hatta soru soruyorsan yazara o bile onemsenmiyor. Kapali bir kulup gibi. E o zaman davetiyeyle okuyucu sec, herkese acma blogunu.

Bir de boyle 'ahkam kesmek bana dusmez' diyip diyip ahkamin feristahini kesiyorlar ona ayrica kil oluyorum. Yazilar falan boyle agresif azarlar gibi ya sen kendini ne zannediyorsun iki kelimeyi yanyana getirip birseyler yazabiliyorum diye adam mi oldun!

En iyi anne sensin, en duyarli kadin sensin, en reformcu da sensin, en uretken de sensin, en iyi kitap yorumunu sen yaparsin, en cok hediyeyi sen verirsin...Peki peki anladiiiikkk...Sen neymissin be abla!!!

Bak bu tavir moda bloglarinda yok, anne bloglarinda var. Ya bu anneler ne cok sey biliyorlarmis arkadas, pes! Gerci moda bloglarinin da kendi icinde sacma buldugum yonleri cok var.

Ufff neyse... Ben galiba bu aralar biraz fazla blog okudum, ara vermeliyim cogu gicik gelmeye basladi. Beni ilgilendirmeyen bir suru konu dolasiyor :s ......

23 Haziran 2011 Perşembe

Mini Mini Kuzucuk...



Özledim bile bu miniminnacık sürekli cenin pozisyonunda kucağımda durmak isteyen hallerini. Kuzum benim, büyüyor... 

Kaçgünlerdir uzağım blogumdan. O kadar hızlı akıyor ki günler. Bebeğimin bu kadar hızlı büyümesini izlerken hiç elim klavyeye gitmiyor O'nu izlemeyi tercih ediyorum sanki. Birkaç gün içinde 4 ayını dolduracak. 3 ay 1 haftalıktan beri boynunu uzun dakikalar dik tutabiliyor artık, çok meraklı oldu evi turlamak istiyor sürekli bunu yaparken de sürekli gözü dikkatli dikkatli her objenin üzerinde duruyor. Karşılıklı denk geldiysek sürekli beni izliyor, gözünü bile kırpmadan. Arkasında destek varsa maması bitince omuzlarını kalkmak ister gibi kısıyor ve bir miktar kendini kaldırabiliyor. Sırtüstü yatarken ayaklarını basarak kendini geri itiyor. Şaşkınlıklarını çok net ifade ediyor mimikleriyle, beni gördüğü anda ellerini ayaklarını deli gibi çırpıyor gülerek, sevinci daha güzel ifade edecek başka hareket var mı:) Yan dönmek istiyor. Biberonunu tutuyor ama tabii ağzına biraz zor denk getiriyor:) En çok parmaklarını gözlerine isabet ettiriyor:) Başparmağını ağzına sokmak istiyor onun için uzun uzun şaşı olana kadar takip ederek ağzına sokuyor, nasıl tatlı Allahım:) Tabii denk getirmek için onca uğraştığıyla kalıyor hemen çıkarıyorum yoksa tatlı tatlı emiyor valla, evdeki 8 farklı emziğin birini bile sevmiyor ama o parmak baldan tatlı...

Artık cidden hareket etmek istiyor çok net, ama hala öyle çaresizce bıraktığım yerde kalıyor..Canım benim artık 4 aydır dünya üzerinde tanımak istiyor sıkıldı yavrucak. Pusetin üstündeki araba koltuğunda da oturmak istemiyor, dünden beri bildiğin sıkılıyor, anneye bak bak nereye kadar dünyayı görmek istiyor yavru.Dün en sonunda kıvranmalarına dayanamadım aldım kucağıma dışarda eve kadar bir elimde o bir elimle puseti itmeye çalışarak zor ulaştım eve.Olsun, görevimiz göstermek değil mi? Getirmişiz dünyaya aynı yerden baktır baktır nereye kadar...

2 gündür beni pek rahat bırakmadı, aslında her daim yanında birilerini istiyor asla yalnız kalmayı sevmiyor sürekli konuşacaksın onunla,ama dün ekstra talepkardı sanki, yorulduğumu hissettim yakındım biraz, sonra bugün kendi kendinin canını yaktı içim nasıl eridi nasıl üzüldüm, nasıl çaresiz, istediği yalnızca sıcak anne kucağı. Daha küçücük, çok küçük, minnacık tek istediği yalnız olmadığını güvende olduğunu bilmek, tanıdık seslerle kokularla güvenli biryerde olduğunu hissetmek...Kucağa alıştırma diyor büyükler ama olmaz ki annesinin kucağından başka sığınacak yeri yok ki onun. 

Bilsem ki karnımda ömrü  boyunca daha güvende olacak, teknik olarak da mümkün olsa vallahi orda taşımaya devam ederim eminim tüm anneler de böyle hissediyor. Bugün çok hassasım, bu kadarcık canının yandığını görmeye dayanamıyorum, Allah çocukları hastanede şifa bekleyen tüm annelere sabır versin, hepsine acil şifalar versin. Allah hiçbir anneyi kuzusundan, kuzuları da annesinden mahrum etmesin. Sağlıklı çocuğum için Allaha binlerce hamdolsun. 

Bir de 'anne olunca anlarsın' lafı nasıl beylik bir laftır ama daha doğru bir söz daha duymadığımı anladım. Annemi üzdüğüm için çok üzülüyorum. Bir de nasıl özlüyordur bizi canım benim... Senin gibi kimseler sevmiyooorr anneee...

7 Haziran 2011 Salı

Teşekkür..

Meğer ne çok sevenim, anlayanım varmış:) Gündüzki posttan sonra mesaj atanlar her posta yorum yapsa vala çok popüler olur bu blog:)
En çok da samimiyetime inanılmasına seviniyorum. Hepinizi koklaya koklaya kucaklıyorum. Çok özledim herkesi.
Sağolun arkadaşlar iyiki varsınız...

KISA KISA..

* Vajinal doğum yapan, şarıl şarıl süt veren ve bunu gözümüze gözümüze sokan annelerden cok sıkıldım.
* Sütüm yeterli olmadığı için üzülmekten içim kurudu.
* Hislerimi bazen özellikle sinirliyken en olmadık şekilde ve yerde ifade etmekten kendimi alamadığım için şu an kendime çok kızgınım.
* 18 yaşıma geri dönmek istiyorum. Kesinlikle bambaşka tercihler yapar ve bambaşka bir hayat yaşıyor olurdum. Daha mutlu olur muydum bilmem ama kesinlikle farklı olurdu.
* Bazen kendime güvenim sıfırın altında oluyor o zamanlarda kimseyle ama kimseyle görüşmek istemiyorum, eşimle bile.
* Çoğu zaman 2 çocuğum var gibi hissediyorum. Khodja bazen çok yorucu oluyor, üstelik bu kayınvalidem tarafından da onaylanmış durumda:s
* Bu blogu kimliğimi gizlemeden açtığım için pişmanım.
* Bu ara kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum. Herşeyi bırakıp ülke değiştirmekle 'kendim' için iyi birşey yapıp yapmadığımı sorgulamaya başladım. Şüphesiz eşim ve bebişko için başarılı bir hamle oldu.
* An itibarıyle vücudumdan nefret ediyorum, bildiğin nefret.
* Bazı konularda kendimi kandırıp kandırmadığımdan emin olamıyorum.
* Konuşmaya üşendiğim zaman miktarı hiç azımsanacak gibi değil.
* İnsanlara kendimi anlatmaya çalışmaktan çok ama çok sıkılıyorum. İstiyorum ki hiçbir zaman kötü niyetli olmadığımı 'by default' bilsinler. Sadece çok çabuk sıkılan ve dolayısıyla bazen suratsız biriyim. Bunu tek bilen annemle kardeşim malesef. Kocama bile anlatamadım daha.
* Sevgi ve şefkat ne demek bebeğim doğunca anladım.
* Talep etmediğim halde 'senin için şunu yapayım' diyip yapmayan-yapamayan insanlara gıcık oluyorum. Deme kardeşim zaten gerek yok istemiyorum.
* Tamı tamına 1 yıl sonra regl oldum.
* An itibarıyla beni gülümseten tek şey bebişko.
* Dışarısı bildiğin 40 derece ve bu daha başlangıç. Yaşanır mı burda?
* Bu ev bana dar geliyor. Hem metaforik hem değil.
* Eşimin bu kadar çok seyahate gitmesi ve yalnız kalmak beni yormaya başladı.
* Anlatacak güzel evlilik hazırlığı- düğün hikayeleri olanları kıskanıyorum.
* Ben galiba mutsuzum.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Babalar Günü Heyecanı:)


Sevgili arkadaşım Zeynep nereden bulup öğrendiyse el, ayak,parmak izlerini gümüş plakalara basıp kol düğmesi, kolye, anahtarlık, bileklik yapan bir hanım bulmuş, hemen randevu da almış;) Fikre bayıldım, durur muyum! Ben de aldım bebişimi düştüm peşine. Erkeklere hediye almanın zorluğu ortada. Kara kara düşünüyordum napacağım ben taze babişkonun bu ilk babalar gününde diye. Benim anneler günü hediyem çok güzel kalp şeklinde fakat anne bebeğe sarılmış gibi dizayn edilmiş çok hoş ve anlamlı bir kolyeyken babişkoya bir gömlek, saat, elektronik alet vs. almak çok yazık ve ayıp olacaktı. Bu MÜTHİŞ oldu. Öyle heyecanlıyım ki (biliyorum Zeynep de öyle;)) o anki yüz ifadesini hayal etmek bile kalbimi hoplatıyor :))

Çok detaya girip uzatmayacağım. Bebişlerimizin sağ el ve sol ayaklarının izleri özel bir mürekkeple özel bir kağıda aktarıldı, bir takım teknik detaydan sonra birinde el ve birinde ayak izi bulunan kol düğmeleri taze babişkonun ömrü boyunca üzerinde taşıyabileceği süper bir ilk babalar günü hediyesi haline gelecek...

Hem izlerin alındığı kağıt da bana dönecek böylece albümüne konacak bebişkonun el ve ayak izi sorunsalı da çözülmüş oldu:))) Bir taşla kaç kuş oldu sayamadım...hihoha:)))


www.smallp.com henüz Türkiye'de yok ama İngiltere'den sipariş edilebilir belki. Daha özel bir hediye düşünemiyorum.

Allahtan khodja blogu takip etmiyor yoksa içim şişerdi valla, kaç hafta var daha... 

12 Mayıs 2011 Perşembe

LÜKSÜN TANIMI



Birleşik Arap Emirlikleri’nde, özellikle Dubai’de yaşamak lüksle çevrili yaşamak demek. Hızlı arabalar, 5 yıldızlı (hatta 7 yıldızlı) oteller, son moda mobilyalarla ve/veya pahalı sanatla bezeli evler...Buralarda yaşayan herkes bu parlak manzaraya bir şekilde alışmış durumda.

Ziyarete gelen arkadaşlarımız, daha önce gelmiş olsalar bile, nasıl yaşandığını görünce şaşırıyorlar. Güneş 12 ay boyunca parlıyor, yollar yağ gibi kayıyor, herhangi bir isteğiniz anında gerçekleşebiliyor...

Geçen gün bir arkadaşım LV bir çanta aldı- onun için lüks, bir diğeri arabasını değiştirdi- onun için lüks bir modelle, bir başkası güzel bir spada bütün bir gün geçirdi- onun için lüks.

Bense yeni doğum yapmış bir anneyim, benim için lüksün anlamı tamamen değişmiş durumda. Artık benim için ne dizaynır çantalar, ayakkabılar, arabalar, elbiseler lüks, ne de 5 yıldızlı oteller, spalar...

Acemi bir anne için lüks;
........kesintisiz 3 saat uyumaktır.

........eşiyle birlikte yemek masasına oturabilmektir, zira bebiş yalnız kalmak istemez sırayla ilgilenmek gerekir.

........yemeğini yavaş yavaş, tadını çıkararak yiyebilmektir.

........çayını, kafeinsiz kahvesini soğumadan içebilmektir, zira mutlaka elimde çay veya kahve fincanı varsa kucak isteyesi gelir hanfendünün.

........uykusuz bir gecenin ardından ayılmak için kafeinli kahve içebilmektir, zira kafein sütten bebişe geçer ve 3 kuruşluk keyif bütün bir gece uykusuz bir bebekle azaba dönüşebilir, o yüzden itinayla uzak durulur.

........bir filmi baştan sona izleyebilmektir.

........bir dolap dolusu hamilelik öncesi kıyafete girebilmektir, zira sezeryan sonrası göbek ihtişamlıdır.

........başka bir dolap dolusu ayakkabıya ayağını sığdırabilmektir, zira ayaklardaki efsanevi şişlikler hala sıfırlanmamıştır.

........bebişi anneye bırakıp taaa nerelerden gelmiş arkadaşla sadece bir kahve içimliği buluşabilmektir, zira 3 saatte bir beslenmesi gerekir ve tek besin kaynağı acemi annedir.

.........sevdiği dizileri gününde ve saatinde izleyebilmektir, zira genellikle kayıt cihazına muhtaç kalınır ve sonra müsait bir vakitte ancak kimi yerler hızlı çekime alınarak izlenebilir.

.........alışveriş merkezine hasbel kadar gidilebilirse, sadece bebiş için değil kendin için de birkaç mağazaya uğrayabilmektir.

..........kafana estiği anda sokağa çıkabilmektir.

..........eşimle saatlerce elele sokaklarda yürümektir.

...En basit keyiflerin lükse dönüştüğü ama yine de sonsuz mutlu olunan toplumun en küçük birimi de 2 aşık ile bir boncuk yenidoğandan oluşan ÇEKİRDEK AİLEDİR...



11 Mayıs 2011 Çarşamba

AAYHH HAYAT ÇOK ZOR(!)



Bebişko doğduğundan beri hafif şeyler okuma eğilimindeyim. Bunların başında da Shopaholic serisi geliyor. Gerçekten son derece kolay okunan, insanda hafiflik yaratan kitaplar. Bunları okurken de en çok hoşuma giden tarafı ; biliyorum ki onca telaştan sonra olay ne olursa olsun mutlaka tatlıya bağlanıp çözülecek. Sophie Kinsela’nın karakterleri o kadar şanslı ki, kötü başlasalar da en sonunda en sevdikleri işi yapıyorlar, ne kadar akılları havada olurlarsa olsunlar bir kere mutlaka zengin bir yakışıklıyı tavlıyorlar, ne kadar borçları olursa olsun mutlaka ödeyecek bir yolunu buluyorlar, yaptıkları ne kadar saçma olursa olsun mutlaka bir işe yarıyor ve patronlarının takdirini kazanmanın yolunu buluyorlar ve terfi alıyorlar, çocukları olunca emzirme veya kilo problemleri olmuyor, sürekli 'designer' giyiniyorlar ve liste böyle uzuyoorr gidiyor. Fazla çabalamadan harika bir hayat yaşıyor ve sürekli dört ayak üstüne düşüyorlar. Ve birşeyler satın almak için her zaman geçerli bir sebepleri var!

Ben içinden yaşayan bir insanımdır fazla konuşmayı sevmem. Birilerinin yanındayken bile hayallere dalıp gittiğim çok olmuştur, bu yüzden beni soğuk sayan insanlar, başlamadan biten arkadaşlıklar da olmuştur. Ama ne yapayım seviyorum kendi kendime takılmayı. Özellikle doğumdan beri Sophie Kinsela’nın yarattığı fantezi dünyası kurtarıcım oldu. Kendimi öyle kolayca akan bir dünyanın karakteri gibi hissetmeye çalışıyorum. Böylece kirli ev kendiliğinden toplanıyor, temizleniyor, çamaşırlar yıkanıyor, mutfak alışverişi yapılıyor, yemekler pişiyor, tüm sorumluluklar yerine geliyor bir şekilde, bana sadece alışveriş yapıp, kuaföre gitmek ve arkadaşlarla kahve içmek kalıyor. O kadar kolay ki yurtdışında yalnız bir anne olmak, çocuk bakmak.

Bebek evde uyumuyor mu? E koy pusete çık dışarı ama havalar çok ısındı,kapalı, 'air condition'lı bir mekana gitmen lazım. Tabiki bir alışveriş merkezine gideceksin. Yolda uyudu değil mi? Evde 10 dakika yanından ayrılıp yemek yiyemediğin için önce otur yemeğini ye, ama süt yapıyorsun o yüzden kaliteli yemen lazım aman diyim iyi bir restorana otur adam gibi ye, food court’a gidip kendini zehirleme. E üstüne bir kahve içmek lazım, mutlaka kafeinsiz olsun bir de tatlı al ki geceki uykusuzluğuna ilaç olsun...Keyfin tamamsa kalk şimdi mağazalara yönel çünkü emziriyorsun kilo vermemen lazım, e doğal olarak hamilelik öncesi kıyafetlerin üzerine olmuyor, gardrobu yenilemek lazım. Tamam mı? yaz boyu giyilecek kıyafet aldın mı? Şimdi ayakkabı mağazalarına, ne de olsa ayakların şiş eski ayakkabılar olmuyor hep aynı terlikle mi gezeceksin? Bi sandalet, bi topuklu ama bu sene platformlar çok moda dikkat kaçırma! Anneler günü geçti üstelik ilk anneler günündü kendine bir hediye almayacak mısın? Tamam o gün bir hediye aldın ama onu eşin aldı, alacak tabii, ne de olsa annesin artık, hakediyorsun! Kendi kendini de kutlaman lazım ne de olsa tek başına harika bir iş çıkarıyorsun, gül gibi bakıyorsun çocuğuna. Bak bu model güneş gözlüğün yok, şu model var ama o rengi yok. E ne duruyorsun? Bu da tamamsa yeni ayakkabılarınla kullanacağın çanta bakalım. Bak bu yıl hasır çantaların her türlüsü fena moda. Seç bi tane... Hayal kurduğumu sanıyorsunuz değil mi;)

Ayh bir hafiflik var üstümde...Yaşamak ne güzel, ah ne güzel...

10 Mayıs 2011 Salı

Anneler günüm...

Sevgili bir arkadaşımın objektifinden ilk anneler günümde bebişim ve ben...
8 mayıs 2011 pazar, Banularda, Dubai
Posted by Picasa

Doktor civanim...

Jinekoloğuma çok kızgınım. Hipotriodi meğer bende hamileliğimde başlamış. Kalp çarpıntılarımdan dolayı doktora gittiğimde triodime bakılmıştı, o zamanki test sonucum (4.02) şu ankinden (3.72) daha yüksek olmasına rağmen o zaman normal demişti kardiolog (zaten hiç güvenememiştim o adama), dahiliye uzmanı ise daha düşük değerle hipotiroidi teşhisi koydu. O zaman teşhis konup tedaviye başlansaydı o kadar su tutmazdı belki vücudum, shrek gibi gezmedim ortalıkta kaç ay! Jinekoloğuma da ayrı kızıyorum çünkü sonuçları görmek bile istememişti o zaman! Ya ben doktorlardan gerçekten nefret ediyorum! Birinin dediği öbürünü tutmuyor. Birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Napıcaz? Her şikayet için 3-4 doktora mı gideceğim? Hem de kucağımdan bırakınca veya oturunca ağladığı için kucağımda bebekle doktoru ayakta dinlemek zorunda kaldıktan sonra! Bu şekilde 1 doktor ziyareti bile fazlasıyla zordu:(

Ya bir de insanlar ne kadar yardımsevmezmiş arkadaş ya! Elimde anakucağında bebek nasıl ağır, benden önce kliniğe genç bir çift giriyordu, görüyorsun ne kadar zorlanıyorum taşımakta tutsana bi ucundan ya da en azından teklif et...Ben birgün aynı klinikten çıkarken ikiz annesi bir kadın iki elinde iki bebişle aynı şekilde zorlanıyordu da geri dönüp birini taşıyıvermiştim countera kadar, ne oldu yani elime mi yapıştı, yolumdan da 2 dakika geri kaldım. Kadıncağız ne kadar memnun oldu.

Üfff neyse başladım bugün hormona, hadi bakalım hayırlısı... Şifa olaaa...

Kimse doktora gitmek zorunda kalmasın! Hele de yalnız anneler! Amin!

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Mikirik ve Pınar'ın Maceraları- 2.Gün

Annem dün sabah uçağıyla döndü:( Ben boş eve sığamadım attım kendimi Dubai Sultanları'nın kollarına azıcık orda kafam dağıldı iyi oldu. Tabii onlar alışık annesini havaalanına bırakıp ağlayarak Salı Kahvesine gidenlere:) Bu bilinçle yaklaştılar bana ve bizim Mikirik'e. Mikirik, annemin Dora'ya taktığı lakap süper ötesi değil mi:))) Mıkır mıkır yattığı yerden kendi kendine ve tavşanıyla 'konuşmaları'na istinaden:) Bu mintiri minnoş haline de pek uydu:)

Bizim mikirik hanım pusetiyle gezerken uyumaya çok alıştı, evde uyutamıyorum. Dün yine dışardayken uyudu, eve gelince uyutamadım mümkün değil. 2 aylık bebek günde sadece 1,5 saat öglen uykusu yapar mı?Sabah 9.30'da uyanmıştı, 11.30'dan 13.00'e kadar bir uyudu sonra gece 10'a kadar uyumadı. Bu süre içinde oyun minderi kurtarıcım oldu kısa süreler için. Onda yatarken müziği ve oyuncaklarıyla yarım saat kadar oyalanıyor sonra tabii dikkati dağılıyor, sıkılıyor. Konuşacak birşey bulamıyorum kitap okuyorum ondan da sıkılıyor tabii. Alıyorum kucağıma evin içinde dolaştırıyorum o da 5 dakika sonra kesmiyor falan derken perişan oldum oyalıycam diye. Tabii ara ara uyutma çabalarım da oldu ama bana mısın demedi. Artık esnemekten helak oluyor, gözleri gidiyor ama bir telaşla açıyor hemen.

Bu sabah da o minderde oyalanırken ben de kahvaltı sofrasını toplayabildim (kocacım sabah kahvaltı hazırladı bize- çünkü ben dün hiçbirşey yiyememiştim o gelene kadar, bugün de öyle olursa en azından kahvaltımı iyi yapabilmiş olabileyim diye), bir de bu postu da öğlen mamadan sonra o yine minderinde oyuncaklarına bakınırken yazabiliyorum.



Uyuma olayı yine aynı bugün sabahtan beri oyalamaya çalışıyorum, biberon ağzındayken 1-2 defa daldı sonra böyle korkar gibi titreyip uyandı. Esniyor ama uyuyamıyor:( Napıcam hiç bilmiyorum. Evde uyumaya alıştırmam lazım.

Meğerse tüm gün bebişle ilgilenen oyalayan annemmiş, o gidince gerçek çıktı ortaya. Ben sadece doyuruyor azıcık da oynıyormuşum, tüm zamanım doluverdi birden. Uzun uzun nette gezmeler bitiverdi anında...Ah anam ahhh...

Pisi Bu arada bir önceki postu okuyup sadece Dora'nın vesikalık fotoğrafının tatlılığı hakkında yorum yapıp bana bir geçmiş olsun demek akıllarına gelmeyen tüm sevgili arkadaşlarımın gözlerinden öpüyorum;) Yine de hepinizi seviyorum:)...



30 Nisan 2011 Cumartesi

2.ayımız....


Ödemlerimin sebebi çıktı ortaya. Hipotiroidi varmış bende. Tiroid bezim büyümüş ve dolayısıyla TSH(tiroid stimulating hormon) seviyelerim yüksek. O yüzden kurtulamıyormuşum tamamen ödemlerden, üstelik benim zannettiğim gibi sadece eklemlerimde değil dokularımın altında da ödem varmış ultrasonla muayene esnasında çıktı ortaya. Şu sebepsiz şişkinlikler varya yani tüm kadınların dönem dönem şikayet ettiği, sebebi teşhis konmamış bir hipotiroidi vakası olabilir, nitekim bir arkadaşımda aynen bu şikayetten sonra bu teşhis kondu (henüz çocuğu yok). Hipotiroidi kadınların %7'sinde hamilelikten sonra görülürmüş, 1 ay civarı ortaya çıkar, bazılarında 4. ay civarı kendiliğinden düzelirmiş. Düzelse bile ilerleyen zamanlarda tekrarlama riski yüksekmiş stres ve diğer gebelikler sırasında veya sonrasında. Bu hormon dengesizliği insanda depresif ruh hali-sebepsiz ağlamalar, daha doğrusu fazla gel-gitli bir ruh haline sebep olurmuş, ondan sonracıııma sütün az üretilmesine sebep olurmuş, kilo verememeye sebep olduğunu biliyordum zaten. Bende tüm bu belirtiler had safhada var zaten, üstelik (süt haricinde) çok uzun zamandan beri. Hamilelik esnasında ortaya çıkarsa kalp çarpıntısı filan da yaparmış, ki bende çok ciddi böyle bir problem vardı hamilelikte üstelik tiroidime de bakılmıştı ama normal olduğu söylenmişti. Tahlil sonucuna tekrar baktım, internette yazan sınır değerlerine bakılırsa o zamandan varmış bende hipotiroidi ama o zaman kardiolog normal demişti, doğru değerlendiremediğine inanmak istemiyorum (skandal olur!), bir soracağım bakalım şimdi takip eden doktora. İşte böyle umarım tedavi olunca süt problemi de çözülür de ben de şu 'ohh memeler nerde mama orda' durumuna ulaşabilirim. Bu arada hipotiroid mipotiroid benim ayakcıklarım 38'den 37'ye düştü:) Kaldı 1 numaraaa:))) Onu da karbonatlı su içerek hızlandırmaya çalışıyorum bence işe yarayacak:)

Bir de sağ baldırımın dış tarafında bir acı hissediyordum elim kadar bir bölgede, bir yere çarpmışım da morarmış gibi ama morluk falan yoktu, onun da sebebi hamilelikte bacağımda biriken su sinir uçlarıma baskı yapıp zarar verniş, ben bunu duymanın şaşkınlığıyla 'kendiliğinden geçer mi' diye sormayı unuttum doktora o da birşey demedi, bir dahakine soracağım bakalım.

Kızımızın 2.ay aşıları yapıldı. Azıcık ağladı, kucağıma aldım konuştum avundu, sonra azıcık daha ağladı emzirdim uykuya daldı. Ebenin önerdiği ateş düşürücüyü aldık, thermoscan'inimizi elimize aldık nöbet tutmaya hazırdık ama hiç gerek kalmadı. Ateşi çıkmadı, ertesi güne kadar sadece karnı acıkınca uyandı emdi geri uyudu. Sandığımdan kolay oldu. Canım kızım benim. Umarım diğerleri de bçyle kolay geçer. Umut ettikçe mutlu insan, ne yapalım:))) Benim kızım 1 haftada 360 gr almış (gayet normal- ben şahesen mama veriyorum obez yapacağım çocuğu diye çok korkuyorum ama gerek yokmuş korkmama). Burada devam etmeden önce 'Maşallah' diyoruz:P

Kızımızın pasaportu da çıktı. Minnacık çocuğa vesikalık fotoğraf çektirdik çok komik:)) (şekil 1a) 5 yıl aynı pasaportu kullanacak aynı fotoğrafla! Çok komik! Saçma bir kural olmuş küçücük bebeğe pasaport ama napalım artık...Henüz resmi olarak BAE resident'ı değil ama bu hafta onu da halledeceğiz kısmetse. Gerçi büyük ihtimal geç kaldık, ceza ödememiz gerekecek ama malesef babişko yapabiliyor sadece- ne de olsa onun sponsorluğunda yaşıyoruz burada o olmadan resmi bir işlem yapmamız mümkün değil, onun da vakti olmadı.

                                                                
                                                                         Şekil 1a


Bu arada çocukla gezdikçe, gezebildikçe, dışarıda işlerimi hallettikçe anneliğe daha bir ısındım, hayatı daha kolay görmeye başladım. Bu beni inanılmaz rahatlatıyor zira ben ilk 40 gün, 'hayat böyle mi geçecek'  diye çok bunalıyordum ( 10.gün yakınlara yürüyüşe çıkmaya başlamamıza rağmen), neyse ki yavaş yavaş alışıyorum birlikte hareket etmeye:)

PiSi  : insanların konular hakkında algısı şaşırtıcı derecede nasıl da farklılık gösteriyor. Herkesin 'şikayet'ten anladığı ne kadar farklı:) Şu postsezeryan halimle yine olsa yine sezeryan olurdum diyorum, asla pişman değilim. 

18 Nisan 2011 Pazartesi

Büyüyoruz...





40 günü gecirdik çok şükür. Lohusalık bitti mi emin değilim ama.. hala ağlamaklıyım. Uyumayıp ağladığında çaresiz kaldığımda çok fena bunalıyorum napıcamı şaşırıyorum.
40 günde bir hikmet vardır dediler, bak göreceksin herşey düzene girecek dediler nasıl inandım ve fakat nasıl da hayal kırıklığına uğradım. Birşeyler değişti tabii, benim güzel güzel uyuyan güzelim uyumaz oldu. Hem ne uyumazlık. Gözlerde uyku yok faltaşı gibi açık. 6 haftalık bebek sabah 5'ten akşam 10'a kadar uyumaz mı? valla bitirdi bizi. Daha çok da annemi, kadıncağız ben dinleneyim diye kucağından indirmiyor zira gözlerini tek kapattığı yer orası. Bir de dün araba koltuğu içinde balkona koymak suretiyle uyutabildik. Efenim biz Dubai'nin gelişmekte olan bir mahallesinde yaşamaktayız, etrafımız inşaat dolu korkunç bir gürültüye maruz kalıyoruz. Biz rahatsız olduğumuzdan balkon kapısını açık tutamıyoruz bile ama ona o korkunç homurtu ninni gibi geliyor. İnanılmaz.
Bir de bugün ilk defa oyuncaklara tepki veriyor:)
Bir de bugün bezini 1 numaradan 2 numaraya değiştirdim.
Şimdi balkonda uyuyordu yine, uyandı ben onu bi alayım.

Bu satırları yazdığımda tarih 14 nisandı. O günden beri almışım bırakamamışım sanki:)

Yavrumuz artık bol bol gülümsüyor:) Oyun istiyor yani kıpırdayan birşeyler görmek istiyor gibi geliyor bize, biz de yapıyoruz bitakım numaralar işte:) Takip ediyor hareket eden şeyleri, bizi:) Ağlamaktan başka sesler de çıkarıyor artık:) Agu- ınga filan diyor:P Bazen de mart kedileri gibi sesler çıkarıyor çok komik:)

Dün doktora gittik ikimiz de. Ben süpermişim doktorum öyle dedi. Smear örneği ve kan aldılar bakalım gerçekten herşey yolunda mı. Yalnız eklemlerimde hala ödem hissediyorum özellikle dizlerimi hala bükemiyorum çok canım yanıyor. Ve ayaklarım hala 1-2 numara büyük ayakkabılarımı giyemiyorum. Bunları söylediğimde şimdiye kadar geçmeliydi dedi ve beni bir dahiliye uzmanına yönlendirdi, en kısa zamanda bir randevu alacağım. Kesiye yakın bölgem hala uyuşuk normal hissetmiyorum bu da normalmiş ve 1 yıl boyunc böyle hissedecekmişim çünkü ameliyat esnasında sinirler de kesiliyor tabii. Karın egzesizi yapmamamı, bisiklet yüzme gibi sporlara başlayabileceğimi söyledi. Diet yapma sütün azalır dedi ben de yüz buldum valla:D

Bebişe gelince maşallah o da 1 ayda 800gr almış (21.günde 3650 gr idi, 7. haftada 4750gr olmuş) boyu da uzamış kafası da büyümüş, refleksler yerinde herşey normal görünüyor. Günde en az 675 ml besin almalıymış ve gece en az 10 saat uyumalıymıs gündüz de 1-2 kısa uyku yapmalı imiş. Geçen haftaki performansı pek böyle değildi ama birkaç gündür fena değil gibi hala istediğim kadar çok uyuyup bana yeterli zaman bırakmıyor ama idare eder... D vitamini vermemişti doktor bize dün sordum %50 Aptamil alıyorsa gerek yok ama daha azsa günde 400IU almalı dedi. Bizim Aptamil takviyesi %20- 25 civarı o yüzden başlayacağız vitamine de, günde 15 dakika güneş ile birlikte.

Onun dışında anneannemizle geçen mutlu günler azalıyor yakında gidecek. Birkaç hafta yalnız kalacağız sonra büyük ihtimal birkaç haftalığına da babaannemiz gelecek böylece Pınar'ın saltanatı da mayıs sonu itibariyle tamamen bitmiş olacak sonra evim, eşim ve tabi ki bebişimle yalnız başıma ilgileneceğim bakalım nasıl olacak...Benimle kim ilgilenecek o kısım ise muğlak...

Havalar burda hala çok güzel gidiyor hala çok sıcaklaşmadı tadını çıkarmak lazım ama bebişin beslenme düzeni ve uyku düzeni diye birşey olmadığı için pek beceremiyoruz onu. Çok arıycaz bu şerbet havaları ama bakalım...Bu yıl da böyle napalım kolay değil bebek sahibi olmak:P

Bana benziyor yıvrım diye baya bi seviniyordum ama Onur'un bir fotoğrafını gördüm Allahım o ne, sanki kocamın bebekliği gelmiş ona bakıyorum bu kadar olamaz. Hayret ettim yani. Neyse değişir diyollar...

Bir de ciddi bir mastit problemim var. Geçen hafta 3. defa oldum ve kimsenin yapabileceği birşey yok çok acaip birşey. Annem gidince nolucak? İlk gün ateşli ve sıtmalı oluyorum yatmak zorunda kalıyorum, bebiş sefil oluyor:( Allah yardımcım olsun.Amin.

Önümüzdeki hafta 8 hafta doluyor, 2 ay aşılarını olacak Doramız:) Ne çabuk büyüyollar:P