Dora'nin Yolculugu

Lilypie First Birthday tickers

29 Mart 2011 Salı

1 Aylık Olduk...

Günleri aralıksız sürekli yaşadığımız için zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Benim günlerim artık gece ve gündüzden değil 3 saatlik 8 parçadan oluşuyor:)

1 aylık bebek sahibi olmak tamamen size bağlı çok minik bir canlıya bakmak, onu canlı ve sağlıklı tutmak gibi görünüyor şöyle bir uzaktan bakınca. Amaaa yakından bakınca pek öyle değil tabi. Doğumdan önceki onca kaygı, onca korku, onca hesap gerçekten çöpe gidiyor. Bazen kendimden utanıyorum o kadar olumsuz düşünceden dolayı. Nasıl güzel nasıl tatlı birşey insanın yavrusu.

Gecelerin çok zor geçtiği oluyor, gazını çıkaramıyor bir türlü. 2 saatte bir emmek istiyor aralarda uyumuyor dikiyor ayağa anneyi. Geçen cuma gecesi ufak bir sinir krizi geçirdim malesef. O ağlıor ben ağlıyorum daha 2 saat önce 2 memeyi de tüketmişiz süt yok (evet hala sütüm yetmiyor onca şeye rağmen artmıyor bi türlü) , hadi meme vereyim en azından mama (bu Aptamil ne gıcık birşey ya nerdeyse 1 saat sürüyor hazırlığı) olana kadar oyalansın desem o kadar çok canım acıyor ki bu bir seçenek bile değil. Mahvoldum. Ertesi gün süt sağdım canımın acısından emziremedim. yetmeyince mama yaptık akşam da birkaç saatliğine bebişi annişe bırakıp birkaç saatliğine kaçtık. Deniz kenarında açık havada güzel bir yemek yiyelim kendimize gelelim dedim. Ihtiyacımın bu olduğunu sandım amaaa bebeği düşünmekten, kendimi suçlu hissetmekten hiçbir şeyden keyif alamadım.   Gidelim gidelim diye başının etini yedim bu sefer kocanın. Neyse kalktık geldik hemen aldım emzirdim yavruşumu da vicdan azabım dindi azıcık.

 Şimdi annem var bebeği emzirip uyutmaktan başka bir derdim yok. Gidince aç kalıcaz ondan korkuyorum. Bir düzeni yok ne zaman uyuyup uyanacağı belli değil ,bazen tuvalete bile giremiyorum annemin işi varsa.

Göbeğim hala tamamen gitmedi, ayaklarım 2 numara büyük hiçbir ayakkabım olmuyor. Ayaklar böyle kalırsa çok çok üzüleceğim. Güzelim ayakkabılarım boşa gidecek içim yanıyor. Göbek olayı zaten kopuk. Aynaya bakamıyorum içim daha çok yanıyor. Offf offff...

Emzirmekten özel bir zevk almıyorum tamamen yavrumun sağlığı için katlandığım birşey. Gerçi göğüslerim bu kadar acımasa belki farklı düşünürdüm ama cidden azaba dönüşebiliyor. Bakalım 1 yıl nasıl geçecek...

Bir de bizim kıza cicili bicili pembeli fırfırlı şeyler giydirince, erkek bebeğe kız kıyafeti giydirmişsin gibi komik oluyor. Bozuluyorum vala...

Bir tepki vermeye başlasa, şöyle bir gülümsese, bir de düzene girsek ne kaddar da süper olacak hayat.

17 Mart 2011 Perşembe

Son 18 Gün




Blogspot okunamıyor kendime gelince yeni adres alır yazarım falan filan derken bu zamana kadar yazmak gelmedi içimden, bir de tabii uykusuzluk, acemilik vs. bugüne kısmetmis artık bloga ilk adım.

Bugün itibariyla genel olarak iyiyiz. Hastaneden çıkıp eve geldikten sonra kilo kaybımız bir miktar daha devam etti, bu yüzden "ufak çapta" bir panik yaşadık ama şimdi alıyor kilosunu, rahatladık biraz. Başta sütüm yetmedi, göğüs uçlarım param parça oldu-hala öyleler gerçi- şimdi bazen yetiyor bazen yetmiyor yetmeyince Aptamil veriyorum. Ne yapayım. Sütüm artsın diye neler neler yapıyorum ama (çok bol su-sıvı, şişe şişe malt içeceği, fenugreek kapsül, bulgur pilavı, yeşillik, çikolata:P)...Belki oxitosinim düşüktür bu kadar olacaktır, daha fazla yıpratmayacağım kendimi.

Bir de mastit oldum.Antibiyotik kullanıyorum. Tıkanan nokta açılsın diye farklı biçimlerde emziriyorum. Benim tıkanan noktamın açılması için uygun pozisyon Rugby topu pozisyonu imiş. Yani bebişi ayak gövde kısmını sol kolumun altına sıkıştırıyorum sol göğsümü öyle veriyorum, o emerken de elimle hissettiğim tıkanıklığa hafif hafif masaj yapıyorum. Çünkü o tıkanıklığı yaratan bebeğin üst damağının o noktaya yaptığı baskı imiş, o yüzden pozisyon değiştirmek gerekiyor yani. 2 gün önce gece acile zor yetiştim bir yandan ateş bir yandan üşüme titreme, halsizlik ve korkunç göğüs ağrılarımla ama şimdi daha iyi çok şükür.

Uykusuzluk problemi oluyor tabii ama Allahtan annem burda da bebeği emzirmekten başka birşey düşünmüyorum yoksa bu süreci kendi başıma mümkün değil atlatamazdım.  Gerçi annemin bebek bakım becerileri 30 yıl öncesinde kalmasaymış daha iyiymiş ama Allahtan bizim kliniğin inanılmaz iyi bir ebe destek ekibi var acaip faydasını görüyoruz takıldığımız yerde arayıp soruyoruz, eve de gelip yardımcı oluyorlar müthiş bir hizmet. Keşke Türkiye'de de ebeleri böyle kullansa sistem. Herşeye bilimsel, mantıki yaklaşımları çok rahatlatıyor, güven veriyor.

Doğum hikayem bir önceki postta anlattığım gibi. İçimi en çok rahatlatan bebeğin kendi gelme vaktinde gelmiş olması, zamansız bir müdahele olmadı. Hem de suyum gelmesine rağmen en ufak bir sancı çekmedim. 3 saat sıramı sakin sakin bekledim.

Spinal anesteziyle doğurdum. Anesteziden kaynaklanan herhangi bir yanetki yaşamadım. Başağrısı, boyun tutulması vs. Allaha şükür. Ama kısa süre bir kaşıntı yaptı. Gerçi o kadar kaşıntıyı bende hamilelik de yapmıştı. Resmen kanatana kadar kaşındığım olmuştu hamilelikte de. Ama ilk 2 gün ameliyat ağrım cidden zordu. Bebeği emzirirken zorlandım bir miktar. Hastanede 4 gün kalınıyor burda sezeryandan sonra. Çok iyi oldu o, süper baktılar bize. Bir sürü şey anlattılar öğrettiler. Rahattık yani. Eve gelince sadece 1 gece yalnız kaldık, zira annemler o gece yola çıkacaklardı normal koşullarda. Tabii ağrılar devam etti, karnım hala kocamandı ve ameliyat bende ekstra şişlik de yaptı son dönemimdeki şişliğin üzerine hiç de pleasent bir his değildi.

Ama karnımın şişliği her geçen gün azalıyor. Ağrım falan da kalmadı. Şişlikler de gözle görülmeyecek kadar azaldı. Şu anda tam 10 kilom gitti geriye kaldı 10 kilo. Haydi bakalım hayırlısı...Ama eve geldiğimde sadece 4 kilo gitmişti, çok korkmuştum. Bir de yara izim sanırım korktuğum gibi çok kötü kalmayacak.

Özetle, ilk 2 gün ciddi zor sonraki 10 günü de orta derecede zor geçirmeyi göze alırsanız sezeryandan korkacak hiçbirşey yok.

Bebişim uyandı, acıkmıştır.Şimdilik bye.

Doramız Doğdu:)





Bu haftasonu “ikibaşımıza” geçirdiğimiz son haftasonu, eve birtek yatmaya gelinecek. Cuma sabahı önce parkta piknik kahvaltı yaparız sonra sinemaya gideriz hatta 2 film üstüste mi yapsak. Yarın da arkadaşları ararız birlikte birşeyler yaparız. Ha o seçtiğimiz fotoğrafları bastırıp çerçeveletmemiz lazım, bak bebeğe şapka da alalım unutmayalım sakın, bu hafta ben bir yere çıkmam artık, evdeki işleri halleder bebeğin odasını son haline sokar sakin sakin bebişimi beklerim.
Üç- beş parça çamaşır var onlar doğumdan sonraya kalmasın bu hafta yapıvereyim. Sonra evi şöyle bir süpürür silerim annemler gelicek hem temiz olur. Hastane çantasını son bir kontrol ederim eksik varsa tamamlarız nasıl olsa daha 1 hafta var. Onur’a hemşirelere vereceği kıyafetleri göstereyim ki bebek doğduğunda şaşırıp kalmasın. Hastaneye süt pompası götürmeye gerek var mı acaba? Bak onları da steril edeceğim unutmayayım…

Evet bunlar 25-26 Şubat tarihlerine denk gelen haftasonumuzda aklımdan geçenlerdi. Rahat rahat gezdik, yukarıda saydığım herşeyi haftaiçine bırakarak. Ne de olsa çift kişilik son haftasonumuzdui, ve kesinlikle boşa harcanmamalıydı. Diğer ayrıntıları ben nasıl olsa hallederdim doğumdan önce. Aynen dediğim gibi de geçirdik o haftasonunu, süperdi. Ama tabii birşeyi hesaba katmamışız bu kadar pervasızca gezip tozarken.

Dora Hanım’ın planları bizimkinden farklıymış!!! 27 şubat pazar sabahı sabah saat 07.50’de bunca yıldır izlediğim filmlerde defalarca duyduğum ‘suyum geldi’ lafını sarfetmek bana da nasip oldu! Evet küçük hanım bizim planladığımız gibi 5 martta değil 27 şubatta hayata gözlerini açmaya karar vermiş. Ve tabii ki onun dediği oldu…

Ben sanki 30 yıllık ömr-ü hayatımda bu anı bekliyormuşum gibi son derece sakin Onur’a seslendim, ‘Onur, suyum geldi’. Uykusundan uyanıp öyle bir bana dönüşü vardı ki belki de içgüdüsel olarak ‘kızım sakin olman lazım, bir tane telaşlı yeter’ dedi birşeyler. Önce hastaneyi arayıp haber verdim ki doktoruma haber versinler ameliyathaneyi hazırlasınlar vs., sonra giyindim ve elbise seçerken hastane çıkışımı bile düşünebiliyordumJ Sonra hastane çantasının başına gidip Onur’a bebeğe giydirmek için neler vereceğini anlattım, sonra birşey lazım olursa diye dolaptaki eşyaların yerlerini gösterdim, sonra fotoğraf makinasını, pilleri ve pil şarj aletini almasını hatırlattım, kol çantamın içini kontrol ettim ve yola çıktık. Tüm yol boyunca heyecanlı baba adayına doğum esnasını uzun uzun anlattım, hızlanmaya kalkınca ve hastaneye gidiş için tek yolda sabah trafiğine sıkıştığımızda defalarca sakin olmasını telkin ettim ve sinirlerim alınmış bir şekilde ameliyathane sırası bekleyeceğim odada yatağa uzandım.

Karı-koca, aile olmamıza saatler kala bu odada kah kıkırdayarak, kah yalnız olduğumuza içimiz burkularak 3 saat geçirdik. Önce O’nu üzerini değiştirmek için ameliyathaneye doğru aldılar. Birkaç dakika sonra ben de tıpış tıpış yürüyerek ameliyathaneye gittim ve bebeğimi kucaklayacağım masaya oturdum. Anestezi uzmanı, asistanı ve hemşireleri son derece sevimli 2 bey ve bir tonton hanım bana şakalar yapıp, Türkçe birkaç kelime anlamı sorup beni ameliyata hazırladılar. Belden aşağımı hissetmediğimden emin olunduktan sonra Onur ve doktor ameliyathaneye geldiler.

Doktorun gelmesinden sadece 5 dakika sonra tüm dünya bir anda değişti! Bir ağlama sesi odayı doldurdu ve benim gözümden akan 2 damla yaşla birlikte ben anne oldum.

Babamız elbette hemen beni bırakıp bebeğimizin yanına koştu. 9 ay boyunca teknik imkansızlıklardan bir türlü olaya tam dahil olamayan ve buna oldukça içerleyen babamız artık tüm maharetlerini göstermeye başlıyorduJ

O ana kadar hızla geçen zaman geçmek bilmedi, ben bebeğimi beklerken onlar sevişmeye başlamıştı bile. Hadiydi artık gelsindi bana da!

Ve küçük mucizemi getirip göğsümün üstüne koyduklarında artık ben eski ben değildim. Ben artık bir anneydim, üstelik de bir dünya güzelinin! Kapkara saçlı (babamız kel olduğundan niyeyse sanki saçsız bir bebek beklemişizJ), çekik mi çekik gözlü, tombik mi tombik bir pamuk prenses uzun yollardan uçtu geldi, göğsüme kondu ve beni anne yaptı. Nasıl da sustu, gözlerini kocaman açıp bana baktı o başını göğsüme ben elimi başına koyunca…

Sonra aldılar onu, pediatriste muayeneye götüreceğiz sonra yanınıza getireceğiz dediler. Aldılar.Sonra ben yoruldum, çok ama çok yoruldum. 9 ay geldi oturdu üzerime. 4 gün kalacağımız, aile olmaya adım atacağımız, birbirimize alışacağımız odaya götürdüler beni. Uzundu süre, yavrum gelemedi bir türlü. Bilmem ne kadar sonra getirdiler miniğimi. Açtı karıncığı doymak istiyordu, bana ihtiyacı vardı. Minik ağzını kuş yavrusu gibi açıp kapıyordu, meme istiyordu.

Geldi kondu kuşum göğsüme. Hop dedi tuttu annesini. Vuslat tamamlandı.

Minik bir çığlıkla, bir mucizeyle birlikte bir anne ve bir baba doğdu.