Dora'nin Yolculugu

Lilypie First Birthday tickers

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Babalar Günü Heyecanı:)


Sevgili arkadaşım Zeynep nereden bulup öğrendiyse el, ayak,parmak izlerini gümüş plakalara basıp kol düğmesi, kolye, anahtarlık, bileklik yapan bir hanım bulmuş, hemen randevu da almış;) Fikre bayıldım, durur muyum! Ben de aldım bebişimi düştüm peşine. Erkeklere hediye almanın zorluğu ortada. Kara kara düşünüyordum napacağım ben taze babişkonun bu ilk babalar gününde diye. Benim anneler günü hediyem çok güzel kalp şeklinde fakat anne bebeğe sarılmış gibi dizayn edilmiş çok hoş ve anlamlı bir kolyeyken babişkoya bir gömlek, saat, elektronik alet vs. almak çok yazık ve ayıp olacaktı. Bu MÜTHİŞ oldu. Öyle heyecanlıyım ki (biliyorum Zeynep de öyle;)) o anki yüz ifadesini hayal etmek bile kalbimi hoplatıyor :))

Çok detaya girip uzatmayacağım. Bebişlerimizin sağ el ve sol ayaklarının izleri özel bir mürekkeple özel bir kağıda aktarıldı, bir takım teknik detaydan sonra birinde el ve birinde ayak izi bulunan kol düğmeleri taze babişkonun ömrü boyunca üzerinde taşıyabileceği süper bir ilk babalar günü hediyesi haline gelecek...

Hem izlerin alındığı kağıt da bana dönecek böylece albümüne konacak bebişkonun el ve ayak izi sorunsalı da çözülmüş oldu:))) Bir taşla kaç kuş oldu sayamadım...hihoha:)))


www.smallp.com henüz Türkiye'de yok ama İngiltere'den sipariş edilebilir belki. Daha özel bir hediye düşünemiyorum.

Allahtan khodja blogu takip etmiyor yoksa içim şişerdi valla, kaç hafta var daha... 

12 Mayıs 2011 Perşembe

LÜKSÜN TANIMI



Birleşik Arap Emirlikleri’nde, özellikle Dubai’de yaşamak lüksle çevrili yaşamak demek. Hızlı arabalar, 5 yıldızlı (hatta 7 yıldızlı) oteller, son moda mobilyalarla ve/veya pahalı sanatla bezeli evler...Buralarda yaşayan herkes bu parlak manzaraya bir şekilde alışmış durumda.

Ziyarete gelen arkadaşlarımız, daha önce gelmiş olsalar bile, nasıl yaşandığını görünce şaşırıyorlar. Güneş 12 ay boyunca parlıyor, yollar yağ gibi kayıyor, herhangi bir isteğiniz anında gerçekleşebiliyor...

Geçen gün bir arkadaşım LV bir çanta aldı- onun için lüks, bir diğeri arabasını değiştirdi- onun için lüks bir modelle, bir başkası güzel bir spada bütün bir gün geçirdi- onun için lüks.

Bense yeni doğum yapmış bir anneyim, benim için lüksün anlamı tamamen değişmiş durumda. Artık benim için ne dizaynır çantalar, ayakkabılar, arabalar, elbiseler lüks, ne de 5 yıldızlı oteller, spalar...

Acemi bir anne için lüks;
........kesintisiz 3 saat uyumaktır.

........eşiyle birlikte yemek masasına oturabilmektir, zira bebiş yalnız kalmak istemez sırayla ilgilenmek gerekir.

........yemeğini yavaş yavaş, tadını çıkararak yiyebilmektir.

........çayını, kafeinsiz kahvesini soğumadan içebilmektir, zira mutlaka elimde çay veya kahve fincanı varsa kucak isteyesi gelir hanfendünün.

........uykusuz bir gecenin ardından ayılmak için kafeinli kahve içebilmektir, zira kafein sütten bebişe geçer ve 3 kuruşluk keyif bütün bir gece uykusuz bir bebekle azaba dönüşebilir, o yüzden itinayla uzak durulur.

........bir filmi baştan sona izleyebilmektir.

........bir dolap dolusu hamilelik öncesi kıyafete girebilmektir, zira sezeryan sonrası göbek ihtişamlıdır.

........başka bir dolap dolusu ayakkabıya ayağını sığdırabilmektir, zira ayaklardaki efsanevi şişlikler hala sıfırlanmamıştır.

........bebişi anneye bırakıp taaa nerelerden gelmiş arkadaşla sadece bir kahve içimliği buluşabilmektir, zira 3 saatte bir beslenmesi gerekir ve tek besin kaynağı acemi annedir.

.........sevdiği dizileri gününde ve saatinde izleyebilmektir, zira genellikle kayıt cihazına muhtaç kalınır ve sonra müsait bir vakitte ancak kimi yerler hızlı çekime alınarak izlenebilir.

.........alışveriş merkezine hasbel kadar gidilebilirse, sadece bebiş için değil kendin için de birkaç mağazaya uğrayabilmektir.

..........kafana estiği anda sokağa çıkabilmektir.

..........eşimle saatlerce elele sokaklarda yürümektir.

...En basit keyiflerin lükse dönüştüğü ama yine de sonsuz mutlu olunan toplumun en küçük birimi de 2 aşık ile bir boncuk yenidoğandan oluşan ÇEKİRDEK AİLEDİR...



11 Mayıs 2011 Çarşamba

AAYHH HAYAT ÇOK ZOR(!)



Bebişko doğduğundan beri hafif şeyler okuma eğilimindeyim. Bunların başında da Shopaholic serisi geliyor. Gerçekten son derece kolay okunan, insanda hafiflik yaratan kitaplar. Bunları okurken de en çok hoşuma giden tarafı ; biliyorum ki onca telaştan sonra olay ne olursa olsun mutlaka tatlıya bağlanıp çözülecek. Sophie Kinsela’nın karakterleri o kadar şanslı ki, kötü başlasalar da en sonunda en sevdikleri işi yapıyorlar, ne kadar akılları havada olurlarsa olsunlar bir kere mutlaka zengin bir yakışıklıyı tavlıyorlar, ne kadar borçları olursa olsun mutlaka ödeyecek bir yolunu buluyorlar, yaptıkları ne kadar saçma olursa olsun mutlaka bir işe yarıyor ve patronlarının takdirini kazanmanın yolunu buluyorlar ve terfi alıyorlar, çocukları olunca emzirme veya kilo problemleri olmuyor, sürekli 'designer' giyiniyorlar ve liste böyle uzuyoorr gidiyor. Fazla çabalamadan harika bir hayat yaşıyor ve sürekli dört ayak üstüne düşüyorlar. Ve birşeyler satın almak için her zaman geçerli bir sebepleri var!

Ben içinden yaşayan bir insanımdır fazla konuşmayı sevmem. Birilerinin yanındayken bile hayallere dalıp gittiğim çok olmuştur, bu yüzden beni soğuk sayan insanlar, başlamadan biten arkadaşlıklar da olmuştur. Ama ne yapayım seviyorum kendi kendime takılmayı. Özellikle doğumdan beri Sophie Kinsela’nın yarattığı fantezi dünyası kurtarıcım oldu. Kendimi öyle kolayca akan bir dünyanın karakteri gibi hissetmeye çalışıyorum. Böylece kirli ev kendiliğinden toplanıyor, temizleniyor, çamaşırlar yıkanıyor, mutfak alışverişi yapılıyor, yemekler pişiyor, tüm sorumluluklar yerine geliyor bir şekilde, bana sadece alışveriş yapıp, kuaföre gitmek ve arkadaşlarla kahve içmek kalıyor. O kadar kolay ki yurtdışında yalnız bir anne olmak, çocuk bakmak.

Bebek evde uyumuyor mu? E koy pusete çık dışarı ama havalar çok ısındı,kapalı, 'air condition'lı bir mekana gitmen lazım. Tabiki bir alışveriş merkezine gideceksin. Yolda uyudu değil mi? Evde 10 dakika yanından ayrılıp yemek yiyemediğin için önce otur yemeğini ye, ama süt yapıyorsun o yüzden kaliteli yemen lazım aman diyim iyi bir restorana otur adam gibi ye, food court’a gidip kendini zehirleme. E üstüne bir kahve içmek lazım, mutlaka kafeinsiz olsun bir de tatlı al ki geceki uykusuzluğuna ilaç olsun...Keyfin tamamsa kalk şimdi mağazalara yönel çünkü emziriyorsun kilo vermemen lazım, e doğal olarak hamilelik öncesi kıyafetlerin üzerine olmuyor, gardrobu yenilemek lazım. Tamam mı? yaz boyu giyilecek kıyafet aldın mı? Şimdi ayakkabı mağazalarına, ne de olsa ayakların şiş eski ayakkabılar olmuyor hep aynı terlikle mi gezeceksin? Bi sandalet, bi topuklu ama bu sene platformlar çok moda dikkat kaçırma! Anneler günü geçti üstelik ilk anneler günündü kendine bir hediye almayacak mısın? Tamam o gün bir hediye aldın ama onu eşin aldı, alacak tabii, ne de olsa annesin artık, hakediyorsun! Kendi kendini de kutlaman lazım ne de olsa tek başına harika bir iş çıkarıyorsun, gül gibi bakıyorsun çocuğuna. Bak bu model güneş gözlüğün yok, şu model var ama o rengi yok. E ne duruyorsun? Bu da tamamsa yeni ayakkabılarınla kullanacağın çanta bakalım. Bak bu yıl hasır çantaların her türlüsü fena moda. Seç bi tane... Hayal kurduğumu sanıyorsunuz değil mi;)

Ayh bir hafiflik var üstümde...Yaşamak ne güzel, ah ne güzel...

10 Mayıs 2011 Salı

Anneler günüm...

Sevgili bir arkadaşımın objektifinden ilk anneler günümde bebişim ve ben...
8 mayıs 2011 pazar, Banularda, Dubai
Posted by Picasa

Doktor civanim...

Jinekoloğuma çok kızgınım. Hipotriodi meğer bende hamileliğimde başlamış. Kalp çarpıntılarımdan dolayı doktora gittiğimde triodime bakılmıştı, o zamanki test sonucum (4.02) şu ankinden (3.72) daha yüksek olmasına rağmen o zaman normal demişti kardiolog (zaten hiç güvenememiştim o adama), dahiliye uzmanı ise daha düşük değerle hipotiroidi teşhisi koydu. O zaman teşhis konup tedaviye başlansaydı o kadar su tutmazdı belki vücudum, shrek gibi gezmedim ortalıkta kaç ay! Jinekoloğuma da ayrı kızıyorum çünkü sonuçları görmek bile istememişti o zaman! Ya ben doktorlardan gerçekten nefret ediyorum! Birinin dediği öbürünü tutmuyor. Birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Napıcaz? Her şikayet için 3-4 doktora mı gideceğim? Hem de kucağımdan bırakınca veya oturunca ağladığı için kucağımda bebekle doktoru ayakta dinlemek zorunda kaldıktan sonra! Bu şekilde 1 doktor ziyareti bile fazlasıyla zordu:(

Ya bir de insanlar ne kadar yardımsevmezmiş arkadaş ya! Elimde anakucağında bebek nasıl ağır, benden önce kliniğe genç bir çift giriyordu, görüyorsun ne kadar zorlanıyorum taşımakta tutsana bi ucundan ya da en azından teklif et...Ben birgün aynı klinikten çıkarken ikiz annesi bir kadın iki elinde iki bebişle aynı şekilde zorlanıyordu da geri dönüp birini taşıyıvermiştim countera kadar, ne oldu yani elime mi yapıştı, yolumdan da 2 dakika geri kaldım. Kadıncağız ne kadar memnun oldu.

Üfff neyse başladım bugün hormona, hadi bakalım hayırlısı... Şifa olaaa...

Kimse doktora gitmek zorunda kalmasın! Hele de yalnız anneler! Amin!

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Mikirik ve Pınar'ın Maceraları- 2.Gün

Annem dün sabah uçağıyla döndü:( Ben boş eve sığamadım attım kendimi Dubai Sultanları'nın kollarına azıcık orda kafam dağıldı iyi oldu. Tabii onlar alışık annesini havaalanına bırakıp ağlayarak Salı Kahvesine gidenlere:) Bu bilinçle yaklaştılar bana ve bizim Mikirik'e. Mikirik, annemin Dora'ya taktığı lakap süper ötesi değil mi:))) Mıkır mıkır yattığı yerden kendi kendine ve tavşanıyla 'konuşmaları'na istinaden:) Bu mintiri minnoş haline de pek uydu:)

Bizim mikirik hanım pusetiyle gezerken uyumaya çok alıştı, evde uyutamıyorum. Dün yine dışardayken uyudu, eve gelince uyutamadım mümkün değil. 2 aylık bebek günde sadece 1,5 saat öglen uykusu yapar mı?Sabah 9.30'da uyanmıştı, 11.30'dan 13.00'e kadar bir uyudu sonra gece 10'a kadar uyumadı. Bu süre içinde oyun minderi kurtarıcım oldu kısa süreler için. Onda yatarken müziği ve oyuncaklarıyla yarım saat kadar oyalanıyor sonra tabii dikkati dağılıyor, sıkılıyor. Konuşacak birşey bulamıyorum kitap okuyorum ondan da sıkılıyor tabii. Alıyorum kucağıma evin içinde dolaştırıyorum o da 5 dakika sonra kesmiyor falan derken perişan oldum oyalıycam diye. Tabii ara ara uyutma çabalarım da oldu ama bana mısın demedi. Artık esnemekten helak oluyor, gözleri gidiyor ama bir telaşla açıyor hemen.

Bu sabah da o minderde oyalanırken ben de kahvaltı sofrasını toplayabildim (kocacım sabah kahvaltı hazırladı bize- çünkü ben dün hiçbirşey yiyememiştim o gelene kadar, bugün de öyle olursa en azından kahvaltımı iyi yapabilmiş olabileyim diye), bir de bu postu da öğlen mamadan sonra o yine minderinde oyuncaklarına bakınırken yazabiliyorum.



Uyuma olayı yine aynı bugün sabahtan beri oyalamaya çalışıyorum, biberon ağzındayken 1-2 defa daldı sonra böyle korkar gibi titreyip uyandı. Esniyor ama uyuyamıyor:( Napıcam hiç bilmiyorum. Evde uyumaya alıştırmam lazım.

Meğerse tüm gün bebişle ilgilenen oyalayan annemmiş, o gidince gerçek çıktı ortaya. Ben sadece doyuruyor azıcık da oynıyormuşum, tüm zamanım doluverdi birden. Uzun uzun nette gezmeler bitiverdi anında...Ah anam ahhh...

Pisi Bu arada bir önceki postu okuyup sadece Dora'nın vesikalık fotoğrafının tatlılığı hakkında yorum yapıp bana bir geçmiş olsun demek akıllarına gelmeyen tüm sevgili arkadaşlarımın gözlerinden öpüyorum;) Yine de hepinizi seviyorum:)...