Dora'nin Yolculugu

Lilypie First Birthday tickers

28 Haziran 2011 Salı

İncelikler Yüzünden


Düşünüyorum: İnsan neden kendisine ya da sevdiklerine yapilmasını istemediği bir davranışı başkasına yapar, ya da duymaktan hoşlanmayacağı sözleri hoyratça karşısındakine söyleyiverir. Karşıdan beklediği birtakım 'incelikler'e rağmen aynısı ya da en azından yakınını göstermekte neden bu kadar cimridir? Anthony Robbins haklı mıdır, 'hayatta ne yapacağını pek çok insan bilir, ama bildiklerini yapan insanların sayısı çok az' mıdır? Sonra düşünüyorum, kalp kırmak ne kadar kolaydır. Bazen bilmeden, bazen bilerek, isteyerek...

Sonra kızımı düşündüm bakmaya kıyamadığım, güzeller güzeli kızımı, bir kez gülümsemese 'ne derdi var' diye düşündüğüm minicik kuzumu kızımı..Ya O'nun da kalbi kırılırsa bigün, kırarlarsa...Ne hissederim, ne yaparım, parçalamak istemez miyim üzenleri..Sonra annemi düşündüm, ben de O'nun kuzusuyum, O ne hissediyordur benim kalbim kırıldığında, içi parçalanmıyor mudur? Üzenlere kızıyorsa, 'incelik' göstermek içinden gelmiyorsa kim suçlayabilir O'nu? Annem de bir annenin kızı, kuzusu...Ve bu böyle gidiyor; anneler ve kızları...Hep aynı döngü, yani hemen hemen hep... Kız anneleri, anne kızları; hep bir yürek titremesi , 'ya birgün kuzumu da üzerlerse', 'ya solarsa kalbi', 'ya solarsa dünya güzeli gülüşü'...İçimde bir hüzün var, birikmiş hüzünler, öfkeye dönüşüyor yer yer ama yapamıyorum, patlayamıyorum, kendimin annesi olmaya çalışıyorum, ağlıyorum, 'kıyamam sana' diyorum, 'geçecek, hepsi geçecek', geçer mi gerçekten. Unutamıyorsa insan, affedebilir mi? Affedemiyorsa boşverebilir mi en azından?

Ece Temelkuran demiş ki:

kadınlar, bazen çocuğudur kendinin. bu yüzden herhalde ağladıklarında ne kalpleri kırıldı diye, ne canları yakıldı diye ağlarlar. kadınlar ağladıklarında, ekseriyetle, "kıyamam ben sana" diye, gizlice kendilerine sarılırlar. yalnız kadınlar, kendilerine yer yer bu hayatta, anne merhameti göstermek mecburiyetinde kalırlar.
yalnızlıklarına, kadınlıklarına, çocukluklarına, annelerine, hayata... hep birlikte ne varsa yani, o bütüne ağlanır. yoksa dizdeki yara değildir ne de kalpteki kırık. hep kırılmasına ağlanır, hep düşülmesine, hep ama hep aynı şey olmasına... niyesine ağlanır bunların. bir büyük trajediye. her bir küçük yara eklendiğinde eski izlere, bütün bu yara zincirine ağlanır. her ağlama bu zincire bir anne sarılmasıdır. "gel bakiim sen buraya"dır o, "nasıl kıymışlar benim güzel kızıma?"dır. bu yüzden sebebi sorulduğu anda hikaye anlatılamayacak kadar uzundur. kelimeleri birbirine karışmış bir eski keder. belki de aynaya bakıp, gösterip aynadaki görüntüyü "buna ağlıyorum işte" denmelidir, "bunun tamamına!"

öfkelensek keşke. bağırıp çağırsak, içimize değdirmeden olup biteni. öyle ağzımızda olsa öfkemiz. söyleyince geçse. ama çoğu kez öyle değil işte. çünkü paldır küldür kırılmaz kalp. çıt eder, eski, renkli, cam kadehler gibi. sonra alıp o kırık parçaları yerine yapıştırmaya çalışmaları yok mu? kaba saba durur artık her çaba, kalp bir kez çıt edip çatlayınca.

kalp hekimi geçen gün, elektrokardiyogram çeker iken, kalbimi ekranda gördüm. bir tuhaf, bir acayip hismiş meğer. öyle canhıraş atan bir şey. sevesim geldi. "dur biraz, dinlen" diyesim. kalbimi, çocuğummuş gibi sevesim geldi; anlatamam. sonra dedi ki doktor, "çok cefakar bir organdır kalp". baktım hakikaten öyle. atıp duruyor yani, ta doğduğun günden bu yana. bunları yazarken de atıyor mesela. sevdim onu tuhaf bir merhametle. çok çalışkan bir şey olduğu için, minnacık haliyle bütün bedenle başa çıkmaya çalıştığı için, sanki çok yorulmuş da duruverecekmiş gibi görünmesine rağmen hareket etmeye devam ettiği için. tuhaf ama böyle.

sonra o zaten minnacık haliyle çalışıp duran şeye kıyıyorlar. tuhaf değil mi? hepimizin kalbini kırıyorlar. ne kıymetli kalplerimiz var oysa. tek beslendiği bu cefakar şeyin, 
incelikler. onları esirgiyorlar. bütün bedenle yıllardır, hiç durmadan başa çıkabilen, binlerce meseleyle başa çıkarken hep devam eden, hep devam eden o gayretli kasımıza, inceliksiz sözleriyle dokunuyorlar. durmuyor kalp o zaman. çıt edip soluyor.
bir kalbin solmasından daha kötü ne olabilir ki?
durunca görünüyor ekranda. solunca görünmüyor. bu yüzden solmuş kalpler aslında durmuş kalplerden daha acıklı oluyor. bir gün konuşmamaya karar vermiş çocuklar kadar felaket...


Ben daha ne diyim.

2 yorum:

  1. ablammmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm....... benim de diycek bişiyim yok, gözyaşından başka..

    YanıtlaSil
  2. şşşşt yok öyle ağlamak falan bak ben ağlıyo muyum. Dora az önce 'merabaaa' gibi bi ses cıkardı çok tatlıydı:)

    YanıtlaSil