Dora'nin Yolculugu

Lilypie First Birthday tickers

29 Haziran 2011 Çarşamba

Yorumlu

Dün khodjadan bazı şeyler basıp getirmesini istemiştim bir de para çekmesini. Bastığı şeyleri bırakmayı unutup çantasında Katar'a götürmüş ve bana bugün lazımdı. Sayesinde kucağımda bebişle bir sınava girdim, ve para çekmediği için (ATM o kadar yüklü miktar vermedi dedi ama ben ondan istediğimin 3 katını çektim bugün ATM'den, denediğinden bile şüpheliyim) yarın yine yol tepeceğim.

O'nun işinden başka ilgileneceği hiçççbirşey yok, ben resmen kendimi jonglör gibi hissediyorum. Aynı anda kaç şeye yetişiyorum. Sonuçta ben de çocuklu, yalnız, yardımcısı, arabası (puset+araba koltuğu+bebek çantası+mama için ısı kontrollü çanta+kol çantamla taksiye inip binmek gerrrçekten e-zi-yet) olmayan bir anneyim sen de yardım etmeyeceksen kim edecek yahu!

Ben ne diyim bilmiyorum ki, bu kadar dalgın bu kadar aklı havada (sorumsuz demeye dilim varmıyor ama sanki en iyi bu anlatacak gibi) olunur mu yaa. Bu ilk değil son değil valla bıktım yaa...

28 Haziran 2011 Salı

İncelikler Yüzünden


Düşünüyorum: İnsan neden kendisine ya da sevdiklerine yapilmasını istemediği bir davranışı başkasına yapar, ya da duymaktan hoşlanmayacağı sözleri hoyratça karşısındakine söyleyiverir. Karşıdan beklediği birtakım 'incelikler'e rağmen aynısı ya da en azından yakınını göstermekte neden bu kadar cimridir? Anthony Robbins haklı mıdır, 'hayatta ne yapacağını pek çok insan bilir, ama bildiklerini yapan insanların sayısı çok az' mıdır? Sonra düşünüyorum, kalp kırmak ne kadar kolaydır. Bazen bilmeden, bazen bilerek, isteyerek...

Sonra kızımı düşündüm bakmaya kıyamadığım, güzeller güzeli kızımı, bir kez gülümsemese 'ne derdi var' diye düşündüğüm minicik kuzumu kızımı..Ya O'nun da kalbi kırılırsa bigün, kırarlarsa...Ne hissederim, ne yaparım, parçalamak istemez miyim üzenleri..Sonra annemi düşündüm, ben de O'nun kuzusuyum, O ne hissediyordur benim kalbim kırıldığında, içi parçalanmıyor mudur? Üzenlere kızıyorsa, 'incelik' göstermek içinden gelmiyorsa kim suçlayabilir O'nu? Annem de bir annenin kızı, kuzusu...Ve bu böyle gidiyor; anneler ve kızları...Hep aynı döngü, yani hemen hemen hep... Kız anneleri, anne kızları; hep bir yürek titremesi , 'ya birgün kuzumu da üzerlerse', 'ya solarsa kalbi', 'ya solarsa dünya güzeli gülüşü'...İçimde bir hüzün var, birikmiş hüzünler, öfkeye dönüşüyor yer yer ama yapamıyorum, patlayamıyorum, kendimin annesi olmaya çalışıyorum, ağlıyorum, 'kıyamam sana' diyorum, 'geçecek, hepsi geçecek', geçer mi gerçekten. Unutamıyorsa insan, affedebilir mi? Affedemiyorsa boşverebilir mi en azından?

Ece Temelkuran demiş ki:

kadınlar, bazen çocuğudur kendinin. bu yüzden herhalde ağladıklarında ne kalpleri kırıldı diye, ne canları yakıldı diye ağlarlar. kadınlar ağladıklarında, ekseriyetle, "kıyamam ben sana" diye, gizlice kendilerine sarılırlar. yalnız kadınlar, kendilerine yer yer bu hayatta, anne merhameti göstermek mecburiyetinde kalırlar.
yalnızlıklarına, kadınlıklarına, çocukluklarına, annelerine, hayata... hep birlikte ne varsa yani, o bütüne ağlanır. yoksa dizdeki yara değildir ne de kalpteki kırık. hep kırılmasına ağlanır, hep düşülmesine, hep ama hep aynı şey olmasına... niyesine ağlanır bunların. bir büyük trajediye. her bir küçük yara eklendiğinde eski izlere, bütün bu yara zincirine ağlanır. her ağlama bu zincire bir anne sarılmasıdır. "gel bakiim sen buraya"dır o, "nasıl kıymışlar benim güzel kızıma?"dır. bu yüzden sebebi sorulduğu anda hikaye anlatılamayacak kadar uzundur. kelimeleri birbirine karışmış bir eski keder. belki de aynaya bakıp, gösterip aynadaki görüntüyü "buna ağlıyorum işte" denmelidir, "bunun tamamına!"

öfkelensek keşke. bağırıp çağırsak, içimize değdirmeden olup biteni. öyle ağzımızda olsa öfkemiz. söyleyince geçse. ama çoğu kez öyle değil işte. çünkü paldır küldür kırılmaz kalp. çıt eder, eski, renkli, cam kadehler gibi. sonra alıp o kırık parçaları yerine yapıştırmaya çalışmaları yok mu? kaba saba durur artık her çaba, kalp bir kez çıt edip çatlayınca.

kalp hekimi geçen gün, elektrokardiyogram çeker iken, kalbimi ekranda gördüm. bir tuhaf, bir acayip hismiş meğer. öyle canhıraş atan bir şey. sevesim geldi. "dur biraz, dinlen" diyesim. kalbimi, çocuğummuş gibi sevesim geldi; anlatamam. sonra dedi ki doktor, "çok cefakar bir organdır kalp". baktım hakikaten öyle. atıp duruyor yani, ta doğduğun günden bu yana. bunları yazarken de atıyor mesela. sevdim onu tuhaf bir merhametle. çok çalışkan bir şey olduğu için, minnacık haliyle bütün bedenle başa çıkmaya çalıştığı için, sanki çok yorulmuş da duruverecekmiş gibi görünmesine rağmen hareket etmeye devam ettiği için. tuhaf ama böyle.

sonra o zaten minnacık haliyle çalışıp duran şeye kıyıyorlar. tuhaf değil mi? hepimizin kalbini kırıyorlar. ne kıymetli kalplerimiz var oysa. tek beslendiği bu cefakar şeyin, 
incelikler. onları esirgiyorlar. bütün bedenle yıllardır, hiç durmadan başa çıkabilen, binlerce meseleyle başa çıkarken hep devam eden, hep devam eden o gayretli kasımıza, inceliksiz sözleriyle dokunuyorlar. durmuyor kalp o zaman. çıt edip soluyor.
bir kalbin solmasından daha kötü ne olabilir ki?
durunca görünüyor ekranda. solunca görünmüyor. bu yüzden solmuş kalpler aslında durmuş kalplerden daha acıklı oluyor. bir gün konuşmamaya karar vermiş çocuklar kadar felaket...


Ben daha ne diyim.

27 Haziran 2011 Pazartesi

Happy Dörtay...




Bugün yavrucuğumun 4.ayı dolduuuu...

Happy dörtay tu yu, happy dörtay tuu yuu, happy dörtay happy dörtay, happy dörtaaayyy tuuu yuuuu....


Bugünlerde...

Gördüğüm anda bayıldığım 2 obje..Unuttuğumuzda hatırlamak için...
Çok hevesliyim bu yaz kızımla cıbı cıbı yapmaya...40 spf mayo ve şapkasıyla çok şirin olacak:)
Aceba bebek eşyaları daha çok anne-babalar için mi:D Bayılarak aldım bu sandalyeyi(!), 'yatmaktan sıkıldı daha rahat göz teması sağlarız' diye ama hatun pek sıkıntılı çıktı, kemerleri çekiştirip duruyor, alıştırabilecek miyiz bakalım...3 kademeli, 1.kademe yatık yeni doğan için, 2. kademe fotoğraftaki hali (biberonla beslerken çok rahat oldu:)), 3. kademe de daha büyük çocuklar için sallanan sandalye modu. yeni doğandan 18kg'a kadar kullanılabiliyor. Sallanan oyuncaklarından farklı sesler çıkıyor, müzik değil de çıngırak gibi diyelim. Titreşimi de var ama henüz faydalanmadık. FischerPrice.
En çok buna gülüyorum:D Burda sadece TRT1, TRTMüzik ve TRTÇocuk izleyebiliyoruz, ısrarla Digitürk almayı reddediyoruz. Başta çoook uçuk gelen bu dizi, TRT1'in sabah haberlerindeki Anadolu haberlerini izledikten sonra hiç de uçuk gelmemeye başladı:D Tipler, göndermeler çok iyi, senaryo kopuk:))) Pazartesi akşamları yayınlanıyor.
Bu kitabı okuyorum. Yok ilişkimiz o kadar da kötü değil:) Hem başarılı ebeveyn hem mutlu karı-koca olmak bence şans değil çaba gerektiriyor, yol yakınken öğrenmeli dedim. Evli, 2 çocuklu ve ilk çocuktan sonra kariyerini bırakmış bir kadının günlüğü gibi yazılan, roman gibi kolay okunan, bir evlilik terapisti tarafından yazılmış bir kitap. Zevkle okuyorum ve ibret alıyorum. Doğan Cüceloğlu'nun web sayfasında  tavsiye ettikleri arasındaydı. Ben de naçizane tavsiye ederim. Yazar, aktör Levent Üzümcü (Avrupa Yakası'ndaki Cem) ile evli ve 2 çocuk annesi.

24 Haziran 2011 Cuma

Peki Peki Anladik...

Blog ortamlarinda insanlarin birbirini nasil gaza getirdigini gormek beni saskina ceviriyor. Bu gazla is kuranlar mi ararsin kitap yazanlar mi ararsin Allahim bu nasil bir delusion ya insan biraz kendini bilmez mi azcik kendine objektif bakamaz mi!

Ayrica bloglarda yani populer olanlarinin cogunda muhatap alinmak icin yazari yaglamak gerekiyor, eger yazdigi yaziya muhalefet bir bakis acisi getirdiysen cevap bile verilmiyor, hatta soru soruyorsan yazara o bile onemsenmiyor. Kapali bir kulup gibi. E o zaman davetiyeyle okuyucu sec, herkese acma blogunu.

Bir de boyle 'ahkam kesmek bana dusmez' diyip diyip ahkamin feristahini kesiyorlar ona ayrica kil oluyorum. Yazilar falan boyle agresif azarlar gibi ya sen kendini ne zannediyorsun iki kelimeyi yanyana getirip birseyler yazabiliyorum diye adam mi oldun!

En iyi anne sensin, en duyarli kadin sensin, en reformcu da sensin, en uretken de sensin, en iyi kitap yorumunu sen yaparsin, en cok hediyeyi sen verirsin...Peki peki anladiiiikkk...Sen neymissin be abla!!!

Bak bu tavir moda bloglarinda yok, anne bloglarinda var. Ya bu anneler ne cok sey biliyorlarmis arkadas, pes! Gerci moda bloglarinin da kendi icinde sacma buldugum yonleri cok var.

Ufff neyse... Ben galiba bu aralar biraz fazla blog okudum, ara vermeliyim cogu gicik gelmeye basladi. Beni ilgilendirmeyen bir suru konu dolasiyor :s ......

23 Haziran 2011 Perşembe

Mini Mini Kuzucuk...



Özledim bile bu miniminnacık sürekli cenin pozisyonunda kucağımda durmak isteyen hallerini. Kuzum benim, büyüyor... 

Kaçgünlerdir uzağım blogumdan. O kadar hızlı akıyor ki günler. Bebeğimin bu kadar hızlı büyümesini izlerken hiç elim klavyeye gitmiyor O'nu izlemeyi tercih ediyorum sanki. Birkaç gün içinde 4 ayını dolduracak. 3 ay 1 haftalıktan beri boynunu uzun dakikalar dik tutabiliyor artık, çok meraklı oldu evi turlamak istiyor sürekli bunu yaparken de sürekli gözü dikkatli dikkatli her objenin üzerinde duruyor. Karşılıklı denk geldiysek sürekli beni izliyor, gözünü bile kırpmadan. Arkasında destek varsa maması bitince omuzlarını kalkmak ister gibi kısıyor ve bir miktar kendini kaldırabiliyor. Sırtüstü yatarken ayaklarını basarak kendini geri itiyor. Şaşkınlıklarını çok net ifade ediyor mimikleriyle, beni gördüğü anda ellerini ayaklarını deli gibi çırpıyor gülerek, sevinci daha güzel ifade edecek başka hareket var mı:) Yan dönmek istiyor. Biberonunu tutuyor ama tabii ağzına biraz zor denk getiriyor:) En çok parmaklarını gözlerine isabet ettiriyor:) Başparmağını ağzına sokmak istiyor onun için uzun uzun şaşı olana kadar takip ederek ağzına sokuyor, nasıl tatlı Allahım:) Tabii denk getirmek için onca uğraştığıyla kalıyor hemen çıkarıyorum yoksa tatlı tatlı emiyor valla, evdeki 8 farklı emziğin birini bile sevmiyor ama o parmak baldan tatlı...

Artık cidden hareket etmek istiyor çok net, ama hala öyle çaresizce bıraktığım yerde kalıyor..Canım benim artık 4 aydır dünya üzerinde tanımak istiyor sıkıldı yavrucak. Pusetin üstündeki araba koltuğunda da oturmak istemiyor, dünden beri bildiğin sıkılıyor, anneye bak bak nereye kadar dünyayı görmek istiyor yavru.Dün en sonunda kıvranmalarına dayanamadım aldım kucağıma dışarda eve kadar bir elimde o bir elimle puseti itmeye çalışarak zor ulaştım eve.Olsun, görevimiz göstermek değil mi? Getirmişiz dünyaya aynı yerden baktır baktır nereye kadar...

2 gündür beni pek rahat bırakmadı, aslında her daim yanında birilerini istiyor asla yalnız kalmayı sevmiyor sürekli konuşacaksın onunla,ama dün ekstra talepkardı sanki, yorulduğumu hissettim yakındım biraz, sonra bugün kendi kendinin canını yaktı içim nasıl eridi nasıl üzüldüm, nasıl çaresiz, istediği yalnızca sıcak anne kucağı. Daha küçücük, çok küçük, minnacık tek istediği yalnız olmadığını güvende olduğunu bilmek, tanıdık seslerle kokularla güvenli biryerde olduğunu hissetmek...Kucağa alıştırma diyor büyükler ama olmaz ki annesinin kucağından başka sığınacak yeri yok ki onun. 

Bilsem ki karnımda ömrü  boyunca daha güvende olacak, teknik olarak da mümkün olsa vallahi orda taşımaya devam ederim eminim tüm anneler de böyle hissediyor. Bugün çok hassasım, bu kadarcık canının yandığını görmeye dayanamıyorum, Allah çocukları hastanede şifa bekleyen tüm annelere sabır versin, hepsine acil şifalar versin. Allah hiçbir anneyi kuzusundan, kuzuları da annesinden mahrum etmesin. Sağlıklı çocuğum için Allaha binlerce hamdolsun. 

Bir de 'anne olunca anlarsın' lafı nasıl beylik bir laftır ama daha doğru bir söz daha duymadığımı anladım. Annemi üzdüğüm için çok üzülüyorum. Bir de nasıl özlüyordur bizi canım benim... Senin gibi kimseler sevmiyooorr anneee...

7 Haziran 2011 Salı

Teşekkür..

Meğer ne çok sevenim, anlayanım varmış:) Gündüzki posttan sonra mesaj atanlar her posta yorum yapsa vala çok popüler olur bu blog:)
En çok da samimiyetime inanılmasına seviniyorum. Hepinizi koklaya koklaya kucaklıyorum. Çok özledim herkesi.
Sağolun arkadaşlar iyiki varsınız...

KISA KISA..

* Vajinal doğum yapan, şarıl şarıl süt veren ve bunu gözümüze gözümüze sokan annelerden cok sıkıldım.
* Sütüm yeterli olmadığı için üzülmekten içim kurudu.
* Hislerimi bazen özellikle sinirliyken en olmadık şekilde ve yerde ifade etmekten kendimi alamadığım için şu an kendime çok kızgınım.
* 18 yaşıma geri dönmek istiyorum. Kesinlikle bambaşka tercihler yapar ve bambaşka bir hayat yaşıyor olurdum. Daha mutlu olur muydum bilmem ama kesinlikle farklı olurdu.
* Bazen kendime güvenim sıfırın altında oluyor o zamanlarda kimseyle ama kimseyle görüşmek istemiyorum, eşimle bile.
* Çoğu zaman 2 çocuğum var gibi hissediyorum. Khodja bazen çok yorucu oluyor, üstelik bu kayınvalidem tarafından da onaylanmış durumda:s
* Bu blogu kimliğimi gizlemeden açtığım için pişmanım.
* Bu ara kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum. Herşeyi bırakıp ülke değiştirmekle 'kendim' için iyi birşey yapıp yapmadığımı sorgulamaya başladım. Şüphesiz eşim ve bebişko için başarılı bir hamle oldu.
* An itibarıyle vücudumdan nefret ediyorum, bildiğin nefret.
* Bazı konularda kendimi kandırıp kandırmadığımdan emin olamıyorum.
* Konuşmaya üşendiğim zaman miktarı hiç azımsanacak gibi değil.
* İnsanlara kendimi anlatmaya çalışmaktan çok ama çok sıkılıyorum. İstiyorum ki hiçbir zaman kötü niyetli olmadığımı 'by default' bilsinler. Sadece çok çabuk sıkılan ve dolayısıyla bazen suratsız biriyim. Bunu tek bilen annemle kardeşim malesef. Kocama bile anlatamadım daha.
* Sevgi ve şefkat ne demek bebeğim doğunca anladım.
* Talep etmediğim halde 'senin için şunu yapayım' diyip yapmayan-yapamayan insanlara gıcık oluyorum. Deme kardeşim zaten gerek yok istemiyorum.
* Tamı tamına 1 yıl sonra regl oldum.
* An itibarıyla beni gülümseten tek şey bebişko.
* Dışarısı bildiğin 40 derece ve bu daha başlangıç. Yaşanır mı burda?
* Bu ev bana dar geliyor. Hem metaforik hem değil.
* Eşimin bu kadar çok seyahate gitmesi ve yalnız kalmak beni yormaya başladı.
* Anlatacak güzel evlilik hazırlığı- düğün hikayeleri olanları kıskanıyorum.
* Ben galiba mutsuzum.